-
Adolf Hitler Doğuyor
Adolf Hitler 20 Nisan 1889‘da yukarı Avusturya’nın Braunau am Inn denilen, Almanya sınırına çok yakın olan küçük bir kasabada dünyaya geldi. Adolf Hitler’in annesi Klara Pölzl, kocası ve aynı zamanda Adolf Hitler’in babası olan Alois’ ten 23 yaş daha küçüktü. Adolf şanslı bir çocuktu çünkü kendisinden önce dünyaya gelen 2 kardeşi Gustav ve Ida daha bebekten hayatlarını kaybetmiş ve Adolf’tan sonra dünyaya gelen Edmund ise 6 yaşına kadar hayatta kalabilmişti. Adolf’un şansını bir de 20 Ocak 1896 da doğan kız kardeşi Paula Hitler paylaşıyordu. O da hayatta kalabilenlerdendi. Bu kardeş ölümlerinin en önemli sebebi Klara’nın Alois’in ikinci dereceden kuzeni olmasıydı. Bu çift Roma’nın özel izni ile evlenebildiler.
Alois Hitler dünyaya gayrimeşru olarak geldi ve 39 yaşına kadar annesinin soyadı olan “Schicklgruber” i taşıdı. Söylentilere göre, Alois ziyaret ettiği doğum kayıtlarından sorumlu bir rahip Alois’in üvey babasının “Johann Georg Hiedler” olduğunu kanıtladı ve Alois “ Hiedler soyadını kullanmaya başladı”. Bu soyad; Hiedler, Heutler ve Huettler gibi telafuz edildikten sonra Hitler şeklinde yerleşti. Bu olayı müttefikleri ikinci dünya savaşı sırasında, Adolf’un aleyhine kullanmaya çalışmışlardır ve Almanya şehirleri üzerinden Heil Schicklgruber (Yaşasın Schicklgruber) ibaresi taşıyan broşürler dağıtarak propaganda yapmışlardır.
-
Adolf Hitler'in Çocukluk Dönemi
Paula Hitler, kardeşi Adolf’un babasına her gün direndiğini, babasının yolundan gitmek istemediğini, babasının isteğinin ise, onun kabalıktan uzaklaşıp profesyonel memur hayatını benimsemesi yönünde olduğunu ama babasının bunu sertlikle dahi başaramadığını belirtir. Bu dönemde ise annesi Adolf’a sevecen ve nazik bir biçimde yaklaşırdı. Genç Adolf düzenli olarak kilise ayinlerine katılırdı. Aynı zamanda yerel kilise korosunda da söylerdi. Babasının sürekli tayininden dolayı farklı okullarda eğitim aldı. Kardeşi Paula şöyle der:
“ Kardeşim bazı derslerde çok başarılıydı ama diğerlerinde de çok zayıftı. Hatırladığım kadarıyla matematik ve fizik en kötü dersleriydi. Onun matematikteki başarısızlıkları annemi endişelendiriyordu. O müziği sevdi. Hatta daha sonra Wagner’i tercih etti. Wagner onun favorisiydi. Ağabeyimden daha küçük olduğum için o hiçbir zaman beni oyun arkadaşı olarak görmedi, sürekli çocukluk arkadaşları çevresinde liderlik rolü oynuyordu. Favori oyunları polisler ve hırsızlar gibi oyunlardı.”
Adolf Hitler de lider sıfatını çocukluğundan beri taşıdığına inanır.
“En çok tarih ve coğrafya derslerinde başarı gösteriyordum. İşte bu sıralarda "milliyetçi" oldum ve tarihin gerçek anlamını anlamayı, idrak etmeyi ve bu konuya nüfuz edebilmeyi öğrendim. Zevklerim, beni babamın hayatına benzer bir hayata itmiyordu. Konuşma yeteneğim, çocukluk arkadaşlarıma verdiğim, ikna edici ve daha doğrusu kandırıcı söylevlerle oluşmaya başladı. Kendi kendimi zor idare edebilen küçük bir lider olmuştum. Bu arada iyi bir öğrenci olduğumu da söyleyebilirim. Çalışmak bana kolay geliyordu. Boş zamanlarımda "Lambach Chanoine"lerin yanında şan dersleri takip ediyordum. (Kavgam, Bölüm. 1)”
-
Adolf Hitler Artık Ne İstediğini Biliyor
Lise hayatına Linz’de başlayan Adolf ressam olmak istiyordu.
” Konuşma yeteneğim babam tarafından takdir edilmiyordu. Ailem benim davranışlarımdan dolayı endişeleniyordu. Konuşma hevesim yavaş yavaş kaybolurken, kişiliğime daha uygun becerilerim ortaya çıktı. Babamın kütüphanesinde elime geçen askeri konularla dolu çeşitli kitapları ve 1870 – 1871 Alman Fransız savaşlarına ait yazıları büyük bir dikkatle okuyordum. Kısa zamanda kahramanlık, ahlaki düşüncelerimde birinci sıraya geçti. Savaşa ve askerliğe ait şeylerin tamamını her türlü kaynaktan toplamaya başladım. Bir vakitler kendi hayatının en büyük halkalarını oluşturan şeyin, benim tarafımdan kabul edilmemesine bir türlü akıl erdiremiyordu, işte bu yüzden babamın kararı basit, emin ve çok doğaldı. Hayat kavgasının kazandırdığı çelik gibi bir karaktere sahip olan babam, benim, daha doğrusu tecrübesiz bir delikanlının geleceği hakkında karar vermesine izin vermiyordu. Fakat sonunda iş bambaşka oldu. (Kavgam, Bölüm. 1)”.
Hitler’in babası Alois geçirdiği felç nedeniyle hayatını 3 Ocak 1903’te kaybeder. Babasının ölümden 3 yıl sonra liseyi de terk edip, yetim çocuklar pansiyonuna yerleşti. Annesinin de desteği ile Adolf virane bir hayat sürmeye başladı.
“Benim için meslek problemi, tahmin ettiğimden çok daha kısa bir süre içinde çözülecekti. Çünkü babam daha ben on üç yaşındayken ansızın vefat etti. Bir felç darbesi, babamı en güçlü döneminde iken yere vurdu. O dünyadaki hayatını acı çekmeden sona erdirdi. Fakat bizi büyük bir üzüntünün içine attı. Babamın en büyük isteği, oğlunu, kendisinin ilk günlerinde çektiği yokluklardan kurtarmak için bana meslek sahibi olmamda yardım etmekti. Bu isteğini gerçekleştiremedi. Fakat bilinçsiz bir biçimde benim içime, ikimizin de aklımızdan geçirmediğimiz bir geleceğin tohumlarını ekmişti. (Kavgam, Bölüm. 1)”
Adolf’un içindeki çizim sevdası bir türlü dinmek bilmiyordu ciğerlerinden ağır şekilde hastalandığı bu dönemde bile çizimlerinden vazgeçmedi.
“Ciğerlerim feci şekilde hasta idi. Doktor anneme beni, gelecekte bir kalem odasına kapamamaya ve özellikle en az bir yıl Realschule'deki öğrenimime ara vermeyi öğütledi. Gizli isteklerimin ve daha da kararlı mücadelelerimin hedefi böylece bir hamlede sağlanmış oluyordu. Hastalandığım için annem Realschule'yi bırakarak akademiye girmeme rıza gösterdi. (Kavgam, Bölüm. 1)”
1907 yılında Viyana güzel sanatlar fakültesine başvurdu, fakat olumsuz yanıt aldı. Yeteneklerini daha çok mimarlık yönünde geliştirilmesi gerektiğini söylediler. Bu dönemde Adolf hem inşaat işçisi olarak çalışıyor hem de mimarlık sınavlarına hazırlanıyordu. Yalnız bunun için de teknik altyapı ve lise diploması gerekliydi. O dönemlerde Adolf’un annesi de iyice hastalanmıştı ve annesi Adolf’a çok bağlıydı bu yüzden Adolf’un Viyana gitmesini istemeyip yanında kalmasını istedi. Adolf bu yüzden evi terk etmedi. 21 Aralık 1907 de annesinin göğüs kanserinden ölmesinin ardından evi terk etti.
“Babama saygı ile bağlanmıştım, annemi ise sevmiştim. (Kavgam, Bölüm. 1)”
“Bir çanta dolusu elbise ve çamaşırla Viyana'nın yolunu tuttum, içimde sarsılmaz bir irade vardı. Babam elli yıl önce kaderini zorlamayı başarmıştı. Babam gibi yapacaktım. Ama ben "adam" olacaktım, memur değil. (Kavgam, Bölüm. 1)
1908 de Viyana güzel sanatlar akademisine tekrar başvurdu ama bir daha ret cevabı aldı. Kendi payına düşen yetim maaşını da kardeşi Paula’ya veren Adolf 1909 da evsizler yurduna yerleşti.
“Nihayet on dört on beş yaşıma geldiğimde siyasetten bahsedildiği sıralarda Yahudi kelimesini duymaya başladım. Bu sözler ben de az da olsa bir itiraz etme duygusu uyandırıyordu. Mezhepler dolayısıyla çıkan kavga ve çekişmeleri gördüğüm vakit içimde nahoş hisler kabarıyordu. Almanla Yahudi arasındaki farkın sadece dinler arasında olduğunu zannediyordum. Hatta sürekli zulümlere hedef olmalarını, din farkına veriyor ve bu yüzden de kendilerine antipati beslemiyordum. İşte kafam bu düşüncelerle dolu olarak Viyana'ya geldim. O günlerde Viyana'da iki milyon kişi yaşıyordu ve bu nüfusun iki yüz bini Yahudi idi. İşte ben bunun farkında değildim. İlk günlerde gözlemlerim ve düşüncelerim, yeni değer ve fikirlerin giriştikleri hücuma pek o kadar karşı koyacak kuvvette değildi. Nihayet içimde ağır ağır sükûnet ortaya çıkmaya başladığı ve bu hummalı hayaller açıklığa kavuştuğu sıralarda, Yahudi meselesi ile burun buruna geldiğim an ki, etrafımı çepeçevre saran dünyaya çok daha dikkatli bakmaya başladım. Yahudi meselesi ile karşılaşmamdaki şekil bana pek hoş gelmedi. Ben o sıralarda Yahudi'yi sadece başka bir dine mensup bir kimse olarak kabul ediyordum. Dini çekişmelerden ve dini inanışlardan çıkan her türlü düşmanlığı, hoşgörü ve insaniyet adına daima kınamaktan da kendimi alamıyordum. Bu arada Viyana'nın Yahudi aleyhtarı basının tutumu da bana medeni bir milletin örf ve geleneklerine yakışmaz gibi geliyordu. (Kavgam, Bölüm. 1)”
-
Hitler'in Aylak Dönemleri
Adolf Hitler evsizler yurduna yerleştiğinde yemeklerini aşevlerinden yiyordu. Zamanını antisemitik küçük gazeteler ve broşürleri yerel kahvelerde okuyarak geçiriyordu. Normal bir çalışan olarak sıradan işlerde çalışmayı denedi, bazı çizimlerini ve reklâm posterlerini sattı ama bu işte de pek tutunamadı. Bu dönemde Hıristiyan Sosyal Partisinin kurucusu Karl Lueger ve Pan – Germanic Away from Rome hareketinin lideri Georg Ritter von Schönerer gibi politikacılardan etkilendi. Bunun üstüne Hitler yeni bir kavram olan “Arı Irk” ı üretti ve bunun baş düşmanı olarak Yahudileri görmeye başladı. Avusturya’daki krizden de onları sorumlu tuttu. Anti – semitizim ile Anti – Marxizm’i karıştırarak Sosyalizmin ve Bolşevizm’in keskin hatlarını oluşturdu. Almanya’nın askeri yenilgisinden ve ekonomik problemlerinden de 1917 Devrimlerini ve dolayısıyla Yahudileri sorumlu tuttu.
-
Adolf Hitler Bu Sefer Toplum İçin Doğuyor
Adolf Hitler çoktan gelecekteki hayatının çizgilerini oluşturacak karakter özelliklerini göstermişti. Sıradan insan ilişkilerinde başarısızdı, özellikle Yahudilere karşı toleranssızdı ve kin duyuyordu ve fantezi bir hayat yaşamaya hazırdı. Semitizm yüzünden mükemmel, baş döndürücü, cezp edici, kozmopolit Viyana’dan tiksinmeyi öğrendi. Onun asıl sevdiği daha homojen olan Münih idi. Mayıs 1912’de Münih’e gitti ve 1913’ten itibaren Münih artık onun gerçek evi oldu.
“1912 yılının baharında Münih'e gittim, Sanki yıllarca orada oturmuşum gibi şehir bana hiç yabancı gelmedi, incelemelerim beni defalarca bu Alman sanatının merkezine götürmüştü. Münih bilinmezse Almanya görülmüş sayılamayacağı gibi, Münih tanınmadıkça Alman sanatı hakkında da bir fikre sahip olunamaz. (Kavgam, Bölüm. 4)”
Bu ticaretle uğraşmayan ve ilgi alanları sınırlı olan adam için, I. dünya savaşı yaşamak için bir amaç gibiydi.
Münih’e giderek Avusturya’daki askerlik görevinden kaçmış oldu, bunun üzerine Avusturya ordusu tarafından tutuklandı. Fiziksel açıdan yetersiz bulunduğu ve pişman olduğu için askerlik açısından elverişsiz sayıldı ve Münih’e geri dönmesine izin verildi. Ağustos 1914’te Hitler hayallerinin peşinden gitmeye kararlılığını gösterip Almanya 1. Dünya savaşına girdiğinde Bavyera Kralı 3. Ludwig’den Bavyera alayında savaşmak için özel izin istedi ve isteği kabul edildi.
“Siyasi sebeplerden dolayı önce Avusturya'yı terk ettim. Habsbourglar Devleti için mücadele etmek istemiyordum. Fakat milletim ve imparatorluk için her an ölmeye hazırdım. 3 Ağustosta Kral Üçüncü Louis'ye bir dilekçe sundum ve Bavyera alayına girmek lütfunun benden esirgenmemesini talep ettim. Hiç şüphe yok ki o günlerde özel kalem daireleri pek meşguldü, işte bundan dolayı, hemen ertesi günü, isteğimin kabul edildiği haberini ve bir Bavyera alayına müracaat emrini alınca pek çok sevindim. Birkaç gün zarfın da ancak altı yıl sonra sırtımdan çıkaracağım üniformamı giydim işte benim ve her Alman için şu ölümlü hayatın en unutulmaz ve en yüce zamanı bu suretle başladı. (Kavgam, Bölüm. 4)”
Hitler, sert koşullara dayanabilen bir askerdi, karargâhta haberci olarak görev yapıyordu ve gayet başarılıydı. Yemeklerden ve zor şartlardan şikâyet etmiyordu. Görevindeki başarıları nedeniyle Hitler’e Aralık 1914’te İkinci Sınıf Demir Haç ve Ağustos 1918’te er düzeyindeki bir askere nadir olarak verilen Birinci Sınıf Demir Haç verildi. Mart 1917’de de düşman ateşiyle yaralanmasından dolayı Hitler’e Gazi Nişan’ı verildi.
Hitler Ypres Salient’de İngilizlerin gaz saldırılarına yakalandı ve bundan dolayı geçici körlük yaşıyordu. Ateşkes imzalandığı zaman Hitler hastanede tedavi görüyordu. Kasım 1918’de Almanya teslim olunca Hitler şoka uğradı ve Almanya’nın masada yenildiğine inandı, bu nedenle o dönem politikacıları “ kasım suçluları” olarak adlandırıldı. Adolf Hitler iyice Alman milliyetçisi olmuştu.
Versay antlaşması Almanya’yı topraklarından etti, ülkeyi silahsızlandırmaya zorladı ve Almanya’ya muazzam bir miktarda tazminat ödemesini emretti. Ordu Almanya’ya döndüğünde bütün ülke umutsuzluk içindeydi. Ülke iflas etmişti ve milyonlarca insan işsizdi.
Temmuz 1919’da askeri organizasyon (Reichswehr) içerisindeki İstihbarat Birliği’nde çalışmak üzere, polis casusları atadı. Bu casusların amacı, diğer askerleri benzer fikirlerle etkilemek ve imkânlar dâhilinde bir sosyalist olması düşünülmüş Alman İşçi Partisi (German Workers' Party (DAP)) adındaki küçük partiye sızmayı mümkün kılmaktı. Hitler, bu denetleme sırasında politikacı Anton Drexler’in, toplumun tüm üyelerinin ortak dayanışmasıyla ve sosyalizmin Yahudi karşıtı bir versiyonu olup, güçlü, aktif bir hükümeti onaylayan ve anti-semitik, milliyetçi, anti-kapitalist ve de Marksizm karşıtı fikirlerine hayran kaldı.
Burada ayrıca partinin ilk kurucularından ve gizli Thule Society’nin de üyesi olan, Dietrich Eckart’la da tanıştı. Eckart, Hitler’in akıl hocası oldu. Onunla fikir alış-verişlerinde bulundu, ona nasıl giyinmesi ve nasıl konuşması gerektiğini öğretti ve onu geniş bir çevreye tanıttı.
-
Nazi Partisi Lideri Hitler
1920’de, Hitler Nazi olarak bilinen Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’ne katılmıştı. Naziler tüm Almanlara hatta ülke dışındakilere de tek bir millet altında toplanacakları çağrısında bulundular. Güçlü bir merkezi hükümet kuracaklarını ve Versay antlaşmasını da iptal edeceklerini belirttiler. Hitler artık çok iyi bir konuşmacıydı, Münih’te 6 bin kişinin önünde konuştu. Partide Hitler’in gücü iyice artınca, diktatör tavırlarına karşı eleştiriler gelmeye başladı ve Hitler de 11 Temmuz 1921’de partiden istifa etti. Hitler’in yokluğunda partinin çöküşe doğru gittiğini gören yöneticiler, onu yeniden başkan olarak geri çağırdılar.
-
Birahane Darbesi
Adolf Hitler Weimar Cumhuriyeti’nin düşüşünü uygun buldu. 30 Ekim 1923’te halka toparlanması için duyuruda bulundu. Berlin’de komünist hükümeti ve Yahudileri düşürmek için marşa hazırlanıyordu. 8 Kasım 1923’te bir halk ayaklanmasıyla Münih birahanesini bastı ve ihtilal ilan etti. Ertesi gün 2000 silahlı “ kahverengi gömlekliler”’e Bavyera hükümetini ele geçirmesi için liderlik etti. Fakat başarılı olamadı, bu darbe girişimine direnildi ve polis tarafından bastırıldı. 1 düzineden fazla insan çatışmada hayatını kaybetti. Bu olaya “birahane darbesi” denildi Bunun üzerine Hitler yakalandı ve 1 Nisan 1924’te yargılandı ve 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Landsberg’de hapse atıldı. Bu dönemde Kavgam adlı kitabın ilk cildini yazdı. Adolf Hitler 5 yıllık cezaya çarptırılmasına rağmen sadece 9 ay hapishanede yattı.
-
Nazi Partisi Yeniden İnşa Ediliyor
Hitler, 20 Aralık 1924’de halk için bir tehlike oluşturmadığı gerekçesiyle serbest bırakıldı. 1929’da dünya çapında bir ekonomik kriz olan büyük buhran gerçekleşti. Almanya’nın ekonomisi günden güne kötüye gidiyordu ve halk artık bir kurtuluş kapısı arıyordu, işte bu dönem Adolf Hitler ve partisi için propaganda hareketlerini hızlandırmanın tam zamanıydı. Bu dönemde Nazi partisinin yazılı yayınlarını dağıtması ve Adolf Hitler’in halka yönelik konuşma yapması yasaktı. Nasyonal Sosyalist partisine destek Almanya çapında azalıyordu. 1924’ten 1928’e kadar oyları 2 milyondan 810 bin’e kadar düştü, bu nedenle 491 kişilik parlamentoya sadece 12 vekil gönderebildiler. İşler bu şekilde kötüye giderken Adolf Hitler Nazi partisinin kuzey bölgesi sorumlusu Gregor Strasser’in de yardımıyla parti üyeliğine yükselmeyi başardı ve partinin Almanya boyunca organizasyonlarını düzenleyip geliştirdi.
Bu dönemde Adolf Hitler o zamanda meşhur olmayan SS’i kurdu. İlk başta bu kurumu, kendisinin Heinrich Himmler liderliği altında, koruması olarak kurdu. Korumalarının darbede göstermiş oldukları cesaretten etkilenen Hitler muhafız birimini geliştirmeye karar verdi. Stosstrupp Adolf Hitler içinden tamamen seçkin ve sadık 8 kişiden oluşan korumayı bu görev için seçti. 'Bu birimin isminin Schutz Staffel - SS (koruma takımı) olmasını SA ( paramiliter askeri örgüt) sorumlusu Hermann Göring tavsiye etmiştir. Bu seçkin birimin statülerini belirten bazı prensipler ortaya konuldu. SS için seçilecek kişilerin 25 ila 35 yaş arasında, sabıka kaydı temiz, iyi huylu, sağlıklı ve fiziği güçlü olması gerekiyordu. Bu kişiler partiye değil Adolf Hitler'e sadakat yemini ediyordu. SS’in ilk komutanı Julius Schreck, Nisan 1926'da itibaren de Josef Berthold oldu. İlk kurulduğu zaman her bölgede 10 muhafız ve 1 subaydan oluşacak birimlerdi. (Başkent Berlin'de 20 muhafız ve 1 subay olması öngörülmüştü.)
Hitler, SS'in yaratılış amacını 1934 yılında Himmler'le bir konuşmaları sırasında şöyle tanımlamıştı: 'Gelecekte Reich'imiz içerisinde SS, halkla olan ilişkilerinde gerekli olan otoriteye ancak askeri karakterle sahip olabilir. Şerefli askeri geçmişi ve Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) ilkeleriyle eğitilmiş, halkımız öyle bir askeri zihniyete sahip olacaklardır ki, şişman ve tembel polis otoriteyi uygulayamayacaktır. Bu sebeple SS ve polisimiz kendi bağımsız birimleriyle kendilerini cephede kanıtlamak durumundadır tıpkı ordu gibi. Resmen silahlı SS'in birincil rolü Führer'lerine hizmet etmek ve onu korumaktır. 1935'te SS'in savaş zamanı orduya bağlanacağını belirtti. Himmler bundan pek memnun olmadı. Bunun üzerine 1936'da daha net bir tanımlama yapıldı: SS'in rolü Almanya'nın iç güvenliğini garanti etmektir, Wermacht'ın rolü ise Reich'ın şerefini, büyüklüğünü ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı onu korumaktır. Ulusal aciliyet durumunda SS iki şey için kullanılacaktır. Askeri açıdan (cephede) ordu başkomutanlığı emrinde ordu çerçevesi içinde askeri kanun ve yöntemlere bağlı kalacak, aynı zamanda politik açıdan NSDAP'ye bağlı olacaktı ve cephe haricinde birimleri SS-Reichsführer'in emrinde olacaktı.
1929’daki ekonomik burhan Almanya’yı gerçekten çok sert etkilemişti. Diğer ülkelerden gelen krediler artık tükenmişti. Almanya’nın endüstrisi iyice çöküşe uğramış, milyonlarca insan işsiz kalmıştı. Esasında bu gelişmeler Hitler ve Nazi propagandası için yararlıydı. 1930’un Temmuz ayında Katolik partisinin lideri Bruening finansal destek tasarısını parlamentodan geçiremedi, bunun üzerine Brüning anayasanın 48. maddesine dayanarak ülkeyi olağanüstü başkanlık kararnameleri ile yönetmeye başladı. Bu davranışı ile Weimar Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri yürütmenin sorumluluğu ilkesi ilk kez çiğnenmiş oluyordu. Gelecek eylülde seçim olacaktı ve Nazilerin yoğun olduğu Reichstag’ı fes etti. Tam bu dönemde Adolf Hitler propagandaları hızlandırdı. Adolf Hitler Almanya’nın en büyük düşmanının Yahudiler olduğunu savunuyor be bunu halka empoze ediyordu. Almanya’yı Yahudilerden, komünistlerden arındıracağına ve Almanları bir araya getirip Almanya’yı Avrupa’nın lokomotifi yapacağına söz veriyordu. Seçim sonuçları açıklandığında Nazi partisi 6.4 milyon oyla Reichstag’ın (parlamentonun) ikinci en büyük partisi olmuştu. Oyların %18 ini alarak parlamentoya 107 vekil gönderildi. Bu dönemde artık Hitler askeriyenin ve büyük endüstricilerin desteğini kazanmaya başlamıştı. Bu gelişmeler Nazi partisinin ekonomisine oldukça katkıda bulunuyordu.
-
Hitler Hindenburg’a Karşı
Şubat 1932 de Adolf Hitler bir sonraki başkanlık seçiminde Hindenburg’un karşısında durmaya karar verdi. Bunu gerçekleştirmek için Adolf Hitler 25 Şubat 1932’de Alman vatandaşı oldu. 13 Mart 1932’deki seçimin sonucunda Hindenburg %49.6, Hitler % 30.1 oy aldı. Hindenburg çoğunluğu yakalayamadığı için 2’inci bir seçime gidildi. İkinci seçimin sonucunda da Hindenburg %53, Hitler ise %36.8 oy aldı, bu nedenle Hitler güç kazanmak için başka bir fırsat beklemeye zorlatıldı.
Hindenburg’un cumhurbaşkanı olmasında Brüning’in büyük bir rolü vardı. Başkanın ölümünden sonra meşruti monarşi kurmayı tasarlıyordu fakat bu tasarılarında da bir sonuç çıkmadı. General Schleicher Naziler ile birlikte kabinenin dağılımını amaçlayan entrikalar çeviriyordu. 30 Mayıs 19322de Hindenburg’un çevresindekilerin General Schleicher öncülüğündeki entrikaları ve baskıları nedeniyle şansölyeliğin yanı sıra 1931’de üzerine aldığı dışişleri bakanlığından da istifa etmek zorunda bırakıldı. Daha sonra başkanlık kabinesinin yeni lideri Franz von Papen gücü ele aldı. Yeni Reichstag seçimleri hazırlıkları temmuzun sonu için yapılıyordu. Temmuz seçimlerinde Nazi partisi 13.745.000 oy alarak meclisteki 608 koltuğun 230 unu aldılar. Nazilerin en geniş parti olmasına rağmen, hala çoğunlukta değildiler. Hitler başkanlık istiyordu ama kendisine koalisyon hükümetinde başkan yardımcılığı geldi. Hitler ise bu teklifi reddetti.
-
Adolf Hitler Şansölye Oluyor
Eylül 1932’de, Reichstag’ın Nazi üyeleri merkez partinin de desteğiyle Nazi Herman Goering’i Reichstag’ın başkanı olarak seçtiler. Goering yeni pozisyonunu kullanarak, başbakanın Reichstag’ı kapama girişimlerini engelledi. Bir sonraki seçimlerde 34 koltuk kaybetmelerine rağmen, Naziler Papen’in yeni bir hükümet biçimlendirmesi yapamayacağı adına kuvvetli bir etkide bulundular ve başbakan 17 Kasım 1932’de istifa etti. Papen’in istifasından sonra, Hindenburg Hitler’i başbakan olarak atamayı hala karşı çıkıyordu, bunun sebebi de Hitler’in hükümetinin başa geçtikten sonra diktatörlük yapacağından korkmasıydı. Cumhurbaşkanı tekrardan Papen’i başbakan olarak atamayı denedi, fakat Papen kendi kabinesinin desteğini alamadı, buna savunma bakanı Schleicher de dâhildi. Cumhurbaşkanı Hindenburg daha sonra Schleicher’i başbakan olarak atadı. Schleicher cumhurbaşkanını, Reichstag’da Nazilerin de desteğini alacağına temin etti. Hâlbuki Hitler ve partisinin başka düşünceleri vardı. Schleicher Reichstag’daki hiçbir partinin desteğini alamadı ve 28 Ocak 1933’te başbakan olarak istifaya zorlandı. Sonunda 30 Ocak 1933’de Cumhurbaşkanı Hindenburg, Hitler’i koalisyon hükümetinde başbakan olarak, Papen’i de yardımcı başbakan olarak atamaya karar verdi.
-
Reichstag Yangını
Artık Hitler adımlarını çok bilinçli bir şekilde atmalıydı çünkü muhalefet partileri vardı ve Adolf Hitler gibi bir idealist ilk önce hedefi öndeki engelleri kaldırmalıydı. 27 Şubat 1933’te Reichstag’da büyük bir yangın çıktı ve Reichstag tamamen harap oldu. Yangının tamamıyla Naziler tarafından çıkarıldığına inanılır. Bu büyük olayda bir Hollandalı komünist olan Marinus van der Lubbe günah keçisi ilan edildi. Adolf Hitler’in asıl amacı belliydi, bu olay ardından Adolf Hitlerin bahanesi de hazır olmuştu. Hitler, yangını üstlenenin komünist olmasını bahane ederek Reichstag’ın tüm komünist vekillerini tutuklattı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı Hindenburg’dan da Nazi hükümet gücüne, Alman ırkına tehdit oluşturabileceğini düşündükleri insanları defnetme hükmünü vermesini istedi ve elde etti. Bunlara ek olarak cumhurbaşkanlığı, Nazi hükümetine, politik müttefiklerinin propaganda amaçlı serbest konuşma yapmalarını yasaklama hükmünü de verdi. Bu avantajlara rağmen Naziler 5 Mart 1933 seçimlerinde oyların yalnızca %44 ünü almayı başarabildiler. Komünist vekillerin saf dışı edilmesine rağmen, Hitler hala çoğunluğu yakalayamamıştı.
-
Altyapı Çalışmaları
23 Mart 1933’te bir yapılanma hareketi gerçekleştirildi. Bu yapılanma hareketi, yasama yetkilerini 4 yıllığına Reichstag’dan alıp Hitler’in kabinesine devretmeyi içeriyordu. Bu hareket üçte iki çoğunluk gerektiriyordu, fakat zorlanılmadan bu yapılanma gerçekleştirildi çünkü merkez ve nasyonalist partilerin desteğini alınmış, komünist vekillerin ve birkaç sosyal demokrat’ın yetkileri ellerinden alınmıştı. Sonunda diktatörlük güçleri yasal bir şekilde Adolf Hitler ile buluşmuştu. 14 Temmuz 1933’te Adolf Hitler, Nazi partisinin Almanya’daki tek izin verilen politik parti olduğunu içeren bir kanun beyan etti. Tüm Nazi olmayan organizasyonlar dağıtıldı, bunlara politik partiler ve ticari birlikler de dâhil idi. Ayrı Alman eyaletleri, özerk güçlerin elinden alındı ve Nazi yetkilileri bu eyaletlerinin başına vali olarak geçirildi.
-
Uzun Bıçaklar Gecesi
Nazilerin güce yükselmelerinden sonra, asıl askeri birlik olan SA grubu, bu grubun başı olan Ernst Roehm de dahil olmak üzere, Almanya’nın güç yapısında, Almanya’nın temel ordusunu ikinci plana atıp kendilerinin başa geçmelerini ve büyük meseleleri kontrol altına almayı içeren değişiklikler görmek istiyorlardı. Hâlbuki Hitler öyle düşünmüyordu, Alman ekonomisini iyi bir biçimde tutmayı, işsizliği azaltmayı ve Wehrmacht’ı (Savunma güçlerinin genel adı) çabuk bir şekilde tekrar silahlandırmayı düşünüyordu. Hitler’e göre SA özünde politik bri güçtü, askeri değil. Cumhurbaşkanı Hindenburg da yaşlanıyordu ve hayata daha fazla göğüs geremeyecek gibiydi. Eğer Hitler Hindenburg’un varisi olarak adlandırılıyorsa, askeriyenin desteğine ihtiyaç duymalıydı. 1934 Mayıs’ında Hitler, kara ve deniz kuvvetlerinin şeflerine, eğer kendisini Hindenburg’un varisi olarak görerek ona destek verirlerse, SA’nın sonunu getirmeyi ve aynı zamanda kara ve deniz kuvvetlerini yaymayı teklif etti. Kara ve Deniz kuvvetlerinin şefleri, Hitler’in teklifini hemen kabul ettiler. Haziran ayında Hitler, SA’ya tüm ay boyunca iş yapmamalarını emretti. Ama bu dönemde Nazi külhanbeyleri olan SA askerleri, kanunsuzluk ve taşkınsızlık yapıyorlardı, bu davranışlar öylesine arttı ve öyle bir noktaya geldi ki, eğer Hitler bu taşkınlıkları durdurmazsa, Cumhurbaşkanı Hindenburg ve onun kıdemli generalleri sıkıyönetim ilan etmeyi düşünüyorlardı ve Hitleri bununla tehdit ettiler. Bu tehditler Himmler ve Goering’in, Roehm’in Führer’e sadakati ile ilgili ve Hitler’e karşı yapılacak darbenin yakın olması ile ilgili olan söylentileri üretmesiyle ikiye katlandı. Sonunda Hitler, Himmler ve Goering’e SA liderlerine karşı harekete geçmelerini emretti. 30 Haziran 1934’te Himmler’in SS’i ve Goering’in özel polisi, Gestapo, Ernst Roehm de dâhil olmak üzere SA liderlerini yakalayıp idam ettiler. Bunlara SA ile bağlantısı olmayan ama Nazi liderlerine karşı olanlar da dâhildiler. Bu diğerlerine eski başbakan general von Schleicher de dahildi. “Bu olaya uzun bıçaklar gecesi adı verildi.”
-
Hindenburg’un Ölümü
Cumhurbaşkanı Hindenburg 2 Ağustos 1934’te öldü. Hitler, Hindenburg’un ölümü üzerine Cumhurbaşkanlığı ve babanlık ofislerinin birleşmesi konusunda kabine ile ortak bir karara vardı. Hindenburg’un son isteği ölümü üzerine monarşinin yeniden yapılandırılmasıydı. Hitler bu isteklerin üzerini örtmeyi başardı ve cumhurbaşkanı’nın isteklerini yayınlamadı. Hitler ordunun de desteğini ardına almıştı ve bütün silahlı kuvvetlere kendisine bireysel olarak sadık kalacaklarına dair ant ettirerek, bir adım daha ileri gitmişti. Daha sonra plebisit yapıldı ve yapılan değişiklikleri onaylayıp onaylamadıkları belirlendi. Halkın %90’ı yapılan değişiklikleri onaylıyordu. Bunun üzerine Hitler “ Lider ve devlet başbakanı “ oldu ve bunun ardından Cumhurbaşkanı sözcüğü kaldırıldı.
-
Nazileşme
Hitlerin idaresi altındaki bu yıllarda, Adolf Hitler “ Nazilik bilincini iyice oturtmuş ve Almanya’yı Versay antlaşmasının silahlanma kısıtlamalarından da kurtarmıştı. Sansürler iyice artmış hayatın her karesini kaplamıştı. Basın, filmler, radyo, kitaplar ve hatta sanat bile sansür altındaydı. Hitler sendikaları da kapattı ve yerlerini merkezileşmiş işçi cepheleri aldı ki bu işçi cepheleri gerçekte sendikalar gibi işlemiyordu. Kiliseler baskı altında tutuldu ve Nazi karşıtı vaaz veren papazlar sıklıkla Gestapo tarafından tutuklandı ve toplama kamplarına gönderildi.
Tüm gençlik kurumları dağıtıldı ve Hitler’in gençlik organizasyonu başlığı altında yeniden düzenlendi. Yahudilere gitgide daha fazla zulmediliyordu ve toplumdan dışlandırılıyorlardı. Eylül 1935 Nüremburg yasaları altında Yahudiler artık Alman vatandaşı sayılmıyordu ve bu nedenle artık yasal hiçbir hakları yoktu. Artık Yahudiler halk ofislerinde, sivil hizmette, medyada, çiftçilikte, öğretmenlikte çalışamıyorlardı ve daha da fazlası tıp veya kanun uygulamaları da yasaklanmıştı. Yahudi düşmanlığı gitgide Almanlar arasında artmıştı hatta bazı dükkânlar Yahudileri müşteri olarak bile kabul etmiyordu. Hitler'e göre, Yahudiler artık son çare olarak sistematik bir şekilde soykırıma uğramalıydı. Nitekim Hitler, SS subaylarını özel olarak eğitti, toplama kamplarının sayısını artırdı ve holokost'u gerçekleştirdi.
Bu dönemde Hitler Alman ekonomisini savaşa doğru sürüklüyordu. Hitler Dr. Hjalmar Schact’ı ekonomi bakanı olarak atadı ve gizlice silah üretimini artırması yönünde emirler verdi. Çeşitli yollarla finans buldu, fonlara el konuldu, banknotlar bastırıldı ve en çok da hükümet bonosu ve krediler üretildi.
1936 Eylülünde Goering, Schact’ın 4 yıllık ekonomi ve enstitü planı hazırlama görevlerinin çoğunu devraldı. Bu 4 yıllık planın amacı Almanya’nın 4 yıl boyunca kendi kendine yetebilmesi içindi. Bu plan hazırlığı Almanya’yı tamamen savaş ekonomisine soktu ve ithalatı, materyal fiyatlarını, maaşları ve gerekli savaş materyallerini üretecek fabrika kurulumu ve endüstriyel atölyeleri sıkı kontrol altına almaya zorladı. Bu materyaller, sentetik lastik, yakıt ve çelik gibi materyallerdi. İşçiler düşük maaşlarla çalıştırılıyordu ve bir işten diğer işe geçmeleri çok kısıtlı şartlar altında oluyordu. İşçilerin mola süreleri bile sıkı denetim altında tutuluyordu. Hitler adli gücü eline geçirdiğinden beri, artık Alman yasaları bizzat kendisiydi. Nazi rejimine için uygun olmayan herhangi bir yargı hemen eleniyordu. Bu dönemde “ özel mahkeme” ve insanların mahkemesi” olarak 2 mahkeme tanıtıldı. Özel mahkeme politik suçlar içindi, insanların mahkemesi ise ihanet suçlamaları içindi. Bu iki mahkeme de Nazi Partisi kontrolü altındaydı ve bu mahkemelerde adil yargıların verilmesi pek karşılaşılmış bir durum değildi.
Adolf Hitler'in Nazileşme İdeolojisinin gelişiminde propaganda bakanı Josseph Goebbels'in de etkisi çok büyük olmuştur. Joseph Goebbels bir hitabet dahisi olarak tüm dünyaca kabul edilmiş bir kişidir ve halkı ateşleme konusunda muazzam bir yetenektir. Nazi ideolojisinin çok doğru bir ideoloji ve yükseliş formulü olduğunu tüm halka benimsetmiştir.
-
Versay Antlaşması Bozuluyor
Hitler ordunun 3 katı nüfusa ulaşması için emir verdi, Versay antlaşmasıyla 100.000 kişi ile sınırlandırılan ordu 1934 Ekiminde 300.000 kişi olmuştu. Bu gelişim ilk başta muazzam bir gizlilikle yürütüldü. Amiral Raeder’e, deniz kuvvetlerinin şefi, büyük savaş gemilerinin inşası için emir verildi. Bu gemilerin standartları Versay antlaşmasının kısıtladığı boyutların üzerinde, ulaşabilen maksimum boyutlarda olacaktı. Denizaltıların inşası da Versay antlaşması ile yasaklanmıştı ama Hitler için bu bir engel değildi, deniz altı inşasına da başlanılmıştı. Denizaltıların her bir parçası farklı gemiliklerde üretilip montaja hazır hale getiriliyordu. Bu da gizlilik stratejisinin bir parçasıydı. Bunların yanında Hitler, Goering’e hava kuvvetleri pilotlarının eğitimi ve askeri uçakların dizaynı görevini verdi. 1935 yılının Mart ayında Hitler bir kumar oynamaya karar verdi. Hitler, Goering’i yetkilendirerek, Alman hava kuvvetlerinin varlığını İngiltere ve Fransa’ya bildirmesini istedi. Bu şekilde bu İngiltere ve Fransa’nın bu gelişime karşı tepkilerinin ölçecekti. Bu gelişimin Versay antlaşmasına direk bir karşı çıkış olmasına rağmen, İngiltere ve Fransa’dan ufak bir tepki geldi. Bunun nedenlerinden biri de bu gelişimin bu devletler tarafından zaten bilinmesiydi. Hafif bir tepkiyle karşılaşan Hitler daha ileriye gitmek için bir nevi cesaretlendirilmiş oldu. Birkaç gün sonra Hitler bir kumar daha oynadı ve açıkça ordusunun tanıtımını yaptı. Ordu 36 bölük ve yarım milyon adamdan oluşuyordu. İngiltere ve Fransa’dan yine zayıf bir tepki geldi ve bu zayıf tepkiler adeta Hitlere kumarı kazanmanın rahatlığını veriyordu.
Hitler boş durmayıp silahlı kuvvetlerinin gücünü daha da artırıyor, aynı zamanda da konuşmalarında barış arzusunu ve savaşın bir çılgınlık olduğunu vurguluyordu. Avusturya’yı kendilerine katmak veya Rhineland’ı tekrardan askerleştirmek gibi bir niyetleri olmadığını ve Versay antlaşmasının gerektirdiği tüm karasal hükümlere saygı duyduklarını, Versay antlaşmasıyla gelen silahsızlandırmanın ve Alman deniz kuvvetlerinin gücünün kısıtlanmasın karşılıklı bir hoşgörü dâhilinde kabul edildiğini açıklıyordu. O dönemlerde Hitler şu sözü söylemiştir:
“ Avrupa’da savaşın meşalesini yakan kişi, kaostan başka bir şey ümit edemez.”
-
Ren Boylarına Yeniden Asker Yerleştiriliyor
1936 Mart’ında Alman bölüklerinin ufak bir kısmı Rey boyları köprülerinin karşısına, Almanya’nın Aachen’e doğru olan, ordusu dağıtılmış bölgeleri Trier ve Saarbruecken’e doğru yürüdüler. Bir kere daha ne İngiltere ne de Fransa bu aşikâr Locarno Paktı ihlaline karşı hiçbir harekette bulunmadılar. Bu pakt 1925’te Almanya’nın isteğiyle imzalanmıştı ve artık Rey boyları’nın batı bölgesinde Alman bölükleri bulunmayacaktı. İşin garip kısmı ise sınırda Fransız askerlerinin sayısının Alman askerleri sayısından çok daha fazla olmasıydı buna rağmen bir tepki eksikliği vardı Fransa’da. Rey boylarının tekrardan askeriyeye kavuşacağı bu dönemde, Hitler’de halka arzusunun tüm Avrupa’da barış olduğunu açıklıyordu. Fransa, Belçika ve birkaç ülkeye daha, yeni barışsal paktlar için görüşme teklif etti. Aynı zamanda Fransa ve Belçika sınırlarında, Alman defansif güçlerinin kuvvetlendirme çalışmaları hızla başlamıştı. Gelişmeler böyle olunca Almanya’da Hitlerin popülaritesi iyice kabarmıştı. Liderlik konumu iyice güçlenmiş ordu generalleri üzerindeki kontrolü iyice güvenlik altına alınmıştı.
-
Avusturya’nın Güvenliği Zayıflıyor ve Mihver Doğuyor
Hitler’in rey boylarına asker yerleştirmesi Almanya için daha fazla güvenlik, merkez Avrupa’daki devletler ( Avusturya ve Çekoslovakya gibi) için ise daha az güvenlik anlamına geliyordu ki bu devletler Fransa’ya güveniyordu, fakat Fransa da Almanya’ya karşı bir tepkide bulunmuyordu. Hitler bu süreçte zamanı kullanmasını çok iyi bildi, Milletler cemiyetinin İtalya Habeşistan sorunuyla uğraşması, İngiltere ve İtalya’nın arasının açılması ve İtalya yüzünden de Fransa ve İngiltere’nin arasının açılması, Hitler için tam bir fırsat olmuştur. Hal böyle olunca Dr. Schuschnigg tarafından yönetilen Avusturya hükümeti savaş tehdit’ine karşı Almanya’ya ödünler verme çalışmalarına girişti. Avusturya Nazilerini hükümette etkili noktalara atıyorlardı bu adımlar Hitlerin Avusturya bağımsızlığını taahhüt etmesi amacı ile atılıyordu. Avusturya’nın pozisyonu, İtalyan diktatörü Mussolini’nin Almanya ile düşmanlara karşı ittifak kurması sonrası tehlikeye düştü. Bu ittifak Roma Berlin mihveri olarak bilinir. Bu mihver iki ülke arasında yabancı politikadaki ortak çıkarlara dayalı anlaşmaları içeriyordu.
1936 Kasımında Berlin-Roma mihveri kurulurken bir yandan da Berlin-Tokyo Mihveri, Almanya ile Japonya arasında Sovyet Rusya'ya ve milletlerarası komünizm faaliyetlerine karşı, imzalanmış ve adı da Anti-Komintern Pakt'tır.
Hitler Avusturya'yı ilhak etmeyi düşündüğünde, hemen kuvvet kullanarak değil de Avusturya'da bulunan Naziler tarafından bu fikrini gerçekleştirmeyi planladı. 1937 yılında Avusturya'da Naziler etkilerini iyice artırmaya başladı bunlar devamlı Berlin'le irtibat halinde idiler. Hitler Avusturya'da ve Çekoslovakya'da yaşayan Alman halkının bir hayli fazla olduğunu bildiği için buraları işgal etmeyi düşündü. Zaten amacı da tüm Alman halkının birleştirilmesi (Ein Volk, Ein Reich) idi. Fakat Avusturya başbakanının yaptığı bir hareket Hitler'in düşüncesini engellemiş ve metodunu değiştirmek zorunda bırakmıştır.
Alman orduları Avusturya sınırlarından girerek memleketi işgale başlamış, 12 Mart günü Alman zırhlarının Viyana'ya girmesiyle Avusturya işgal edilmişti. Hitler bu plana Anchluss ismini vermiş fakat hiçbir devlet buna tepki göstermemişti. -
Çekoslovakya’nın İşgali
Almanya'nın Avusturya'dan sonra Çekoslovakya'ya dönmesi ihtimali Sovyet Rusya'yı endişelendirdi. Rusya bunun üzerine İngiltere ile Fransa'ya başvurdu bunlardan yanıt alamayan Rusya, Almanya ile işbirliğine gitmeye karar verdi.
Hitler için sıra Çekoslovakya'da bulunan Alman halkının kurtarılması amacıyla Çekoslovakya'yı işgale gelmişti. Çekoslovakya'yı işgale başlayan Nazi Almanya'sı, İngiltere ve Fransa devletini harekete geçirdi. Bu olayın daha ileri gitmesini istemeyen Fransa ve İngiltere, İtalya'ya başvurarak durumu yatıştırmaya gittiler ve daha sonra 29 Eylül 1938'de Münih Konferansı yapıldı ve buna göre; Südetler Almanlara teslim edilecek ve Çekoslovakya dağılacaktı. Çekoslovak ittifakı olan Sovyet Rusya'nın bu konferansa çağrılmaması hem Rusya'nın itibarını zedelemiş hem de İngiltere ve Fransa ittifakını sona erdirmiştir. Bunun üzerine Sovyetler Almanlarla işbirliğine daha ağırlık vermiştir.Sovyet Rusya Almanya ile bir saldırmazlık paktı imzalamaya karar verdi, Adolf Hitlerin bu genişleme politikasından kendini uzak tutmak istiyordu, her ne kadar Adolf Hitler 2.dünya savaşsı başladığında Moskova’ya girmiş olacaksa da, bu pakt bir süreliğine de olsa iki tarafı da rahatlatacaktı. Almanya’nın bu paktla hedeflediği, hedefini rahatça Fransa’ya çevirmekti, Rusya’nın bu pakttan beklentisi ise Almanya’dan gelebilecek olası bir tehdidi önlemekti.
-
Polonya İşgal Ediliyor ve II. Dünya Savaşı Başlıyor
Hitler'in önünde Polonya'yı almak için artık bir engel kalmamıştı. Polonya Batılı devletlerin desteğine başvurmuştu. Bunun üzerine Hitler iyice sinirlenerek 1 Eylül 1939 günü Polonya topraklarına girmeye başladı. Polonya, Batılı devletlerin verdiği garantiyi yerine getirmesini istedi; bunun üzerine İngiltere ve Fransa Almanya'ya bir ültimatom vererek geri çekilmesini istedi; ancak Hitler bunu göz ardı etti. Bunun üzerine 3 Eylül 1939 günü İngiltere ve Fransa Almanya'ya savaş ilan ederek II. Dünya Savaşını başlatmış oldular. Polonya Almanya’ya 21 Eylül 1939 günü daha fazla direnemedi.
Polonya’nın düşüşünü takip eden 6 ay “ sahte savaş” olarak nitelendirildi. Savaş Fransa ve Almanya sınırlarında ufak çatışmalarla sınırlıydı. Fakat 1940 yılının Nisan ayında Hitler Danimarka ve Norveç’e ilerledi. Hitler bu ülkelere deniz kuvvetlerini yerleştirmek istedi böylece bu ülkelerden deniz altılarıyla rahatça İngiltere’ye karşı atakta bulunabilecekti.
Danimarka sadece bir günde kuşatıldı ve buna yakın zamanda Norveç de dahil oldu. Bir sonraki ay Hitler Belçika’ya, Hollanda’ya ve Lüksemburg’a saldırdı. Hemen ardından da kuşatıldılar. Bu esnada Fransız bölükleri Almanların, Belçika’yı ele geçirmesini önlemek için Belçika’ya geldiler. Alman kuvvetleri Dunkirk’in Fransız limanında birleştiler. Burası düşman devletlerin son kaçış noktasıydı. Hitler tanklarını çağırdı ve düşmanları yok etmek için hava kuverleri kullanmayı planladı. Lakin sis ve yağmur Hitleri tüm hava kuvvetlerini kullanmaktan mahrum bıraktı. Adolf Hitler sahilleri bombalarken 340.000 Fransız ve İngiliz kuvvetleri İngiltere kanalından İngiltere’ye taşındı.
1940 baharının sonlarında, Fransa, Nazilere karşı yenilmenin eşiğinde olduğunun her belirtisini gösteriyordu. Birçok Fransız bölüklerinin önü kesildi ve geri çekiltildi. Milyonlarca Fransız mültecisi güneye doğru kayıyordu ve 10 Haziran 1940’ta Mussolini Fransa’ya savaş ilan etti. Fransa hükümeti 22 Haziran 1940’ta ateşkes istediler. Alman ve Fransız yetkilileri bir tren vagonunda buluşup antlaşmayı imzaladılar. Kaderin bir oyunudur ki, bu tren vagonu 1918’te Versay antlaşmasının şartlarının imzalanmasında da kullanılmıştı.
Fransa’nın düşüşüyle, Hitler Britanya’nın da barış imzalayacağını düşündü, fakat Britanya Almanya tarafından gelecek önerileri reddetti. Bunun üzerine Ağustos 1940’da Hitler Britanya’ya karşı gerçekleştireceği ağır hava saldırılarını gerçekleştirmek için Luftwaffe( Alman Hava Kuvvetleri)’ye emir verdi ve böylece Britanya savaşı başlamış oldu. Savaş hemen hemen 5 ay boyunca şiddetli bir biçimde sürdü. 15 Eylül’de Britanya RAF ( Royal Air Force)’ları 60 Alman savaş uçağını indirdi ve Hitler Britanya istilasını ertelemeye zorlatılmış oldu. Yine de, Almanlar İngiliz şehirlerine ve kasabalarına gece saldırılarına devam ediyordu, ama Blitz( II. Dünya savaşı sırasında Birleşik Krallığı'ın Nazi Almanya’sı tarafından 7 Eylül 1940 ile 16 Mayıs 1941 tarihleri arasında aralıksız bombalandığı döneme verilen ad) boyunca Britanya’nın morali asla çökmedi. 1941’in sonunda Hitler Rusya’ya da saldırdı ama Rusya boyun eğmedi.
1942’nin başlarında, Nazi Almanya’sı hemen hemen tüm Avrupa’ya hüküm sürüyordu. Topraklar eklendi, bazıları hala diğer devletlere ait olsa da Alman ordularının otoritesindeydi. Almanlar işgal ettikleri her toprağa el koyup sömürüyordu. Altın, sanat, mekanizmalar ve erzakları Almanya’ya taşıyorlardı. Bazı yabancı fabrikalara el konuldu diğerleri Almanların istediklerini üretti. Aslında tek bir cümle bunları anlatmaya yeter, Almanlar istedikleri her şeyi aldılar.
-
Yahudi Soykırımı
Hitler'in Nazi Almanyası işgal altındaki Avrupa’nın 4 bir yanından 7 milyon insan köleleştirildi ve toplama kamplarına yerleştirildi. Naziler terör ve korku aracılığıyla kural koyuyorlardı. İşkence, hapis, ve konsantrasyon kampları, bunların hepsi Hitler’in isim verdiği Yeni Emir tabirinin bir parçasıydı. Polonya’da papazlar ve entelektüeller tutuklandı, öldürüldü, çoğu okul ve kiliseler kapatıldı. Rusya’da politik yetkililer aniden idam edildi ve savaş tutukluları konsantrasyon kamplarına güdüldüler ve ölümüne çalıştırıldılar. Almanya en sonunda 5,5 milyon Rus POW( savaş tutsağı)’unu aldı, bunların 3.5 milyonu öldürüldü ya da esirken öldü. Genişleme görevi (Yahudi probleminin Son Çözümü olarak bilinmeye başlamıştı) 20 Ocak 1942 de bir konferansta masaya yatırıldı. Wannsee Protokol’ünün bir sonucu, Avrupa Yahudilerinin imha edilmesi sorumluluğunun bir kısmının Himmler’in SS’ine verilmesiydi. SS bu görevi fanatizm ve bürokratik yeterlilikle yanıtladı. Yahudiler nedenden, eşitlikten, toleranstan, özgürlükten ve birey olmaktan mağrur edilmişti. Yahudilerin kültürü yoktu. Alman olarak doğsalar bile onlar halktan değillerdi. SS işinin tadını çıkardı. Çok büyük bir iş yaptıklarını varsayıyorlardı. Kendilerini Alman tarihin en şanlı bölümlerini yazan idealistler olarak kabul ediyorlardı. Rusya’da SS’in özel ekibi “Einsatzgruppen” soykırım için eğitildiler. Ele geçirilen kasabalara girip Yahudi erkeklerini, kadınlarını ve çocuklarını bir araya getirip onları topluca vuruyorlardı. Bunun sonucu olarak yaklaşık 2 milyon Rus Yahudi’si telef oldu. Polonya’da Hitler gettoları (Yahudilerin özel yaşam alanı) kurdu ve 3,5 milyon Yahudi buralarda yaşamaya zorlatıldı, geri kalan nüfustan tamamen izole edildiler.
Naziler “Son Çözüm”ü hızlandırmak için konsantrasyon kamplarını kullanmaya başladılar. Bu kamplar zaten politik mahkûmlar için kullanılıyordu. Avrupa’nın dört bir yanındaki Yahudiler, yeniden yerleştirilme nosyonu ile kitleler halinde toplandılar. Yahudiler, SS’in “nihayetinde Yahudileri imha etme” planını bilseler de, 20 yüzyılda, insanlığa karşı gerçekleştirilecek bu suça izin verileceğine inanamıyorlardı. Yahudiler, sığır arabalarında taşındılar, hatta diğer aşağı ırklar günlerce susuz ve yemeksiz seyahat ettiler. Kapılar açıldığında kendilerini konsantrasyon kamplarının gerçek dışı dünyasında buluyorlardı.
Rudolf Hoess, Auschwitz’in komutanı, prosedüre aşağıdaki biçimde tanımladı.
“Tahminlerime göre 2.500.000 kurban idam edildi veya gaz verilerek ve yakılarak imha edildi, ve en azından diğer yarım milyon da açlığa ve hastalığa dayanamayarak öldü, bu da toplam ölü sayısını yaklaşık 3.000.000 yapar. Bu sayı Auschwitz’e mahkûm olarak gönderilenlerin yaklaşık %70 veya %80 ‘ini temsil eder. Geri kalanlar seçildi ve köle işçi olarak konsantrasyon kampı endüstrisinde çalıştırıldı...
Yahudi sorununun son çözümü aslında Avrupa’daki tüm Yahudilerin imhası anlamına geliyordu. Ben Haziran 1941’de Auschwitz’de idam eylemlerini meydana getirmek için göreve getirildim. Ölüm odalarında insanları öldürmek klimatik koşullara bağlı olarak 3 ile 15 dakika arası bir zaman alıyor. Biz insanların öldüğünü çığlıkları dindiği zaman anlıyorduk. Genelde kapıyı açıp ölü bedenleri çıkarmadan önce bir, bir buçuk saat beklerdik. Cesetler uzaklaştırıldıktan sonra özel komandolarımız cesetlerden yüzüklerini ve altın dişlerini çıkartırlardı…
Kurbanlarımızı şu yolla seçerdik… Çalışmaya uygun olanlar kampların içine gönderildi. Diğerleri vakit kaybetmeden idam teçhizatlarına gönderilirdi. Daha olgunlaşmamış çocuklar istisnasız idam edilirlerdi, çünkü yaşlarından dolayı çalışabilecek durumda değillerdi… Kurbanlarımızı bitlerinden arındırılma sürecinden geçeceklerini zannetmeleri için çaba harcıyorduk. Tabiî ki, sıklıkla bizim gerçek niyetimizi fark ediyorlardı ve bu nedenle bazen ayaklanmalar ve zorluklar yaşıyorduk. Sıklıkla kadınlar çocuklarını kıyafetlerinin altına saklıyorlardı, ama tabi ki onları bulduğumuzda imha edilmeye gönderiyorduk.”
Auschwitz bir ölüm merkezinden daha da fazlasıydı. Bu yıllarda IG. Farben’in ( kimyasal kartel) gelişimini Yahudi ve Yahudi olmayan köle işçilerle sağlamışlardır. Kamplar sonradan köle-işçi yığınaklarına dönüştü. Başlangıçta SS'ler kamplarda kurdukları işletmelerde tutukluları çalıştırıyorlardı. Savaş başlayınca, o işçileri Alman sanayicilerine kiralamaya başladılar. Faşizmin önde gelen destekçilerinden kimya karteli IG-Farben, Auchswitz yakınlarında sentetik boya ve lastik fabrikası kurdu. Dora-Mittelbau kampı orta Almanya'daki fabrikaların hizmetine sunuldu. Derken, sadece bu amaçla, "Aussenkomandos" denilen ilave kamplar açıldı. Dachau'da 168, Buchenwald'da 133 çalışma kampı oluşturuldu. Matthausen'a bağlı Gusen, Buchenwald'a bağlı Ohrdurf işçi kamplarındaki vahşet asıl kamplardakinden az değildi.
1940–42 yılları arasında Auschwitz'e bağlı olarak, yöredeki fabrika ve madenlerin yanında 40 kadar ilave kamp kuruldu. Tutuklular silah ve kimya fabrikalarında, maden ocaklarında çalıştırıldılar. 1943 Ocak ayında silah sanayiinde 60.837 işgünü, 1943 Kasım'da 537.000 işgünü tutukların köle emeğine ait rakamlardı. IG-Farben Himmler'in en gözde firmasıydı. IG-Farben Monowice'deki kampın yanına sentetik petrol ürünleri fabrikası kurdu ve satın aldığı iki maden ocağının yanına ilave kamplar kuruldu. Monowice'deki fabrikalarda çalışan bir doktor koşulları şöyle anlatıyor: "Çalışma koşullarına bir insan ancak 3–4 gün dayanabilirdi. Görevim doktorluk olduğu için benim koşullarım ağır değildi. Günde 500–600 hasta geliyordu. İş sırasında korkunç boyutlarda dayak vardı, her gün 10 kişi ölü ya da yarı-ölü getiriliyordu."
Çalışamaz hale gelen tutuklular değiştiriliyor ve gaz odalarına götürülüyordu. Üç yıl içinde IG-Farben'in Auschwitz fabrikalarında 30 bin tutuklu öldü. Mahkûmlar, IG-Farben fabrikalarında kendilerini öldürecek Cyclon-B gazını da üretiyorlardı. İşçiler en sağlıklı işçinin bile toleranssız diye nitelendireceği hızda çalıştılar. Bu nedenle Almanya o anda limitsiz bir işçi kaynağına sahipti, işçileri çalışabilecekleri en yüksek hızda çalıştırmak iki problemi aynı anda çözebilecekti: yükselen üretim ve kamp insanlarının imhası. Auschwitz SS’e, esas ırkın elit üyelerine, Nazi ideolojisine bağlı olarak hareket özgürlüğü verdi. SS, örneğin, kendilerini hamile, sopayla dövülen, köpek tarafından saldırılan, saçlarından sürüklendirilen ve ardından canlı canlı krematoryumlara (ölü yakılan fırınlarlar) fırlatılan kadınlarla eğlendirdiler. SS, sistematik olarak esirleri çok çalıştırdı, açıklıktan öldürdü ve dövdü. Onları pislik içinde yaşatıp, haddinden çok çok daha kalabalık yerlerde uyuttular. Bu insanlık dışı hareketlerin sebebi, oradaki insanların haysiyetinin her bir parçasını yok etmekti. Bu yolla, SS ve Naziler Yahudilerin açıkça aşağılık bir ırk olduğunu gösterebilecekti. Saatlerden veya haftalardan sonra, mahvolmuş, açlıktan ölen, hastalıklı ve dövülmüş erkekler ve kadınlar gaz odalarına gönderildi.Akıp giden son 3000 yıldan beri Yahudiler düşmanlık kin ve müsamahasızlığın odağıydı. Mısırlılar, Yunanlılar, Romalılar ve ortaçağ Hristiyanlar’ı, Yahudilere yabancı, yaşanılan topluma ait olmayan kimseler olarak baktılar. Yahudi soykırımıyla ilgi özgün şey, bu amacı izleyen fanatiklik ve zalimlikti. Yahudi soykırımı Nazilerin saf ırk ideolojisinin bir neticesiydi. Naziler modern teknolojiyi ve bürokratik mekanizmayı kullanarak, sistematik bir şekilde en azından 6 milyon Yahudi’yi öldürdüler. Bu sayı Avrupa’daki Yahudi popülâsyonunun %65 ini temsil eder. Bunların 1,5 milyonu çocuk idi. Diğer 6–7 milyon Yahudi olmayan insanın da imha edildiğini hesaba katarsak toplamda en az 13 milyon masum insanın imha edildiğini söyleyebiliriz.
-
Direniş Harekâtları
3. Reich’ın işgal ettiği topraklarda demokrasinin çöküşünü selamlayan ve hala Hitler’i komünizm’e karşı en iyi savunma olarak gören Nazi toplulukları vardı. Ama her ülke Nazilerin gaddarlığıyla birlikte büyüyen bir direniş harekâtı başlattı. Direniş harekâtı işleri bitmiş pilotları kurtardı, askeri harekâtları radyo aracılığı ile Londra’ya gönderdi ve Alman demiryolları istasyonlarını sabote etti. Danimarka yeraltı 8000 Yahudiyi, Polonya direnişi (yaklaşık 300.000 kişi), Almanların pozisyonlarını rapor ederken ve Almanların kaynak temin hareketlerini engellerken, İsveç üzerinden kaçırmayı başardı. Rus partizanları demiryollarını sabote etti, kamyonları yerle bir etti ve yüzlerce Almanı pusu kurarak öldürdü. Marshal Tito liderliğindeki Yugoslav direniş ordusu, disiplinli bir savaş gücüydü sonunda ülkeyi Alman işgalinden arındırdılar.
Avrupa Yahudileri belirli bir biçimde Fransız direniş harekâtında aktifti. Fakat doğu Avrupa’da, Yahudiler ya çok küçük bir destek aldılar ya da hiçbir destek almadılar ve genellikle Nazilere ihbar edildiler. Almanlar Yahudi direnişine sert bir biçimde yanıt verdiler. Örneğin, her bir Nazi için 200 Yahudi öldürüldü. Ama 1943 baharında, Varşova gettosundan kurtulan Yahudiler Almanlarla birkaç hafta savaşmayı başarabildiler. 1943’te ve daha sonrasında müttefikler İtalya’ya yerleşti, İtalyan direnişçileri ülkeyi faşistlerin ve Almanların işgalinden kurtarmayı başardı. 20 Temmuz 1944’te de Albay Stauffenberg kurmay subaylar konferansında, Hitler’in masasının altına bir bomba yerleştirdi. Bomba patladı, fakat Hitler ciddi bir yaralanmayla kurtuldu. Naziler buna, 5000 şüpheli anti-Nazi’ye işkence ederek ve idam ederek cevap verdiler.
-
Amerika İkinci Dünya Savaşı’na Dâhil Oluyor ve Savaş Sona Eriyor
Avrupa Direniş’inin, bazı insanların Hitler’i ve Nazileri kabul etmediklerinin kanıtı olmasına rağmen, gayretleri savaşa bir son vermedi. Hitler Napolyon’un yaptığı hatayı yaparak, Rusya’ya kışın saldırdı. Barbarossa Harekatı denilen bu harekat tarihin en kanlı harekatlarından birisiydi ve milyonlarca asker yaşamını yitirdi. 1943 Şubat’ında, yaklaşık 300.000 asker sadece Stalingrad savaşında öldü ve diğer 130.000’i savaş esiri olarak alındı. Japonya’nın 1930’un başlarında başlayan ve devam eden emperyalist çabaları ve buna dâhil olarak 7 Aralık 1941’de Pearl Harbor’a saldırmaları, Amerika’yı izole konumunu sona erdirip savaşa dâhil olmaya zorladı. Savaşa katılan Amerika’nın Vincy Fransa’sına saldırmasıyla, Almanya iyice köşeye sıkıştı. Ayrıca İngiltere Almanya’nın Enigma şifreleme sistemini çözerek Alman birliklerinin güzergahını ve saatini öğrenmişti, bu birlikler Kuzey Afrika kıyılarına varmadan Akdeniz’deki İngiliz donanması tarafından imha edilmişti. İtalya’ya müttefiki olan Almanya’dan yardım ulaşmayınca İngiltere başlattığı Sardinya, Anziyo ve Sicilya çıkartmalarından sonra Roma’ya ilerlemeye başladı ve İtalya kayıtsız şartsız teslim olmak zorunda kaldı. 1943 son baharında, müttefik kuvvetler İtalya’yı kurtardı. Mussolini defedildi ve nihayetinde Nisan 1945’te vurulup ayak bileklerinden asıldı. Amerika’nın savaşa dahil olmasından sonra İtalya’ya karşı başarı sağlayan müttefikler aynı şekilde Almanlara karşı bir ilerleme kaydetmemişlerdi. Sovyet’lerin ilerlemesiyle birlikte Balkanlarda yapılması planlanan taarruz iptal edildi ve Almanya’nın üzerine Fransa’dan devam edilmesi kararlaştırıldı. 1944 yılının yazında Normandiya’ya çıkarma yapan müttefikler Caen ve Cherborgh bölgelerine de havadan saldırdılar. Alman ordusuyla yapılan kanlı çatışmalardan sonra müttefikler ancak Alsas Loren, Belçika sınırında durdurulabilmişlerdi. Alman ordusunun belli başlı Ardennes gibi geri saldırıları sonuçsuz kaldı ve müttefikler Almanya’yı Batıdan işgal etmeye devam ettiler. Almanya’nın İtalya ve Fransa cephelerinde savaşa girmesi ülkeyi iyice kuşkulandırmıştı ve Alman birliklerinin Stalingrad da kaybettiği askerler Alman ordusunu iyice zayıflatmıştı.
Sırasıyla Romanya, Bulgaristan, Macaristan ve Finlandiya taraf değiştirdi. En sonunda 6 Haziran 1944’te müttefikler 2 milyon adamını Normandiya’da sahile yerleştirdiler. Ağustosta, müttefikler Paris’i ve arından Bürükseli ve Anversi kurtardılar. Bu esnada, müttefikler Alman endüstri şehirleri üzerine muazzam boyutlarda bombalama baskınları yürütüyorlardı. Ruslar Baltık devletleri, Polonya ve Macaristan’dan geçmişti. Berlin’den 100 mil ötedelerdi. Nisan’da, Amerikan, İngiliz ve Rus bölükleri her yandan Berlin’e doğru hareket ediyorlardı. 16 Nisan’da başlayan Berlin muharebesinde Mihver orduları ve Kızıl ordu arasındaki çatışma sonuçlandığında 2 Mayıs’ta Reichstag’da Sovyet bayrağı dalgalanıyordu. Tarihin en kanlı savaşlarından biri olan bu savaşta iki milyonu aşkın can kaybı yaşandı. Alman askerlerinin yenilgisinden sonra Nazi Almanya’sı kayıtsız şartsız teslim oldu. 30 Nisan 1945’te, Hitler ve bir hafta sonra 7 Mayıs 1945’te Eva Braun intihar ettiler. Demoralize olmuş ve neredeyse yıkılmış Almanya kayıtsız ve şartsız kuşatılmıştı.
En sonunda, 6 Ağustos 1945’te, Birleşik Devletler Hiroşima’ya atom bombası attılar. Patlamadan sonraki 15 dakika içinde 78.000 kişi öldü. 3 gün sonra, bir diğer bomba Nagazaki üzerine düştü ve 14 Ağustos ta Japonya kuşatıldı.
İkinci dünya savaşının mirası dramatikti. 50 milyon hayatını kaybetti, 20 milyon Rus yalnız kaldı. Ayrıca savaş, birçok insanın Avrupa’yı İngiltere veya Amerika’ya göç için bırakmasına da sebep oldu, bu göç “Büyük Deniz Değişimi” olarak bilinir. Yüzlerce şehir yerle bir edildi. Berlin’in sadece %5 ‘i el değmemiş olarak kaldı, Dresden’in, Hamburg’un, Münih’in ve Frankfurt’un %70’i yerle bir edildi. Savaş iki süper gücün açığa çıkmasını sağladı: Birleşmiş Milletler ve Sovyet Birliği. Bu ülkeler gelecekteki 40 yıl boyunca Avrupa’nın ve dünyanın kaderini belirleyecekti. Dünya 2 atom bombasına sahip oldu. Birçok emperyalist hükümdarlıklar yıkıldı ve Yahudi Soykırımı oldu. Entelektüel ülkede ve sanat dünyasında, Avrupa savaşı ikinci kayıp kuşağını kendi felsefesiyle yarattı: varoluşçuluk.
Adolf Hitler, Nazi İdeolojisi ve II. Dünya Savaşı
II. Dünya savaşı, 1939 ve 1945 yılları arasında gerçekleşen ve dünyadaki birçok milletin katıldığı küresel bir savaştır. II. Dünya savaşını başlatan etmenler; büyük buhranın yarattığı ekonomik kriz ve I. Dünya savaşından sonra Avrupa'lı devletlere imzaltılan ağır antlaşmalar olmuştur. Bu büyük savaşın en önemli karakteri ise tartışmasız savaşı başlatan Nazi ideolojisi ve bu ideolojinin sahibi Adolf Hitler'dir.
İlginizi çekebilecek diğer olaylar
-
Franklin D. Roosevelt CV BİYOGRAFİ -
Karl Marx CV BİYOGRAFİ -
Mahatma Gandhi CV BİYOGRAFİ -
II. Abdülhamid CV BİYOGRAFİ -
Henry Ford CV BİYOGRAFİ -
Alexander Graham Bell CV BİYOGRAFİ -
Osho CV BİYOGRAFİ -
Van Gogh CV BİYOGRAFİ -
Hulusi Kentmen CV BİYOGRAFİ -
Galileo Galilei CV BİYOGRAFİ -
Cengiz Han CV BİYOGRAFİ -
Napolyon Bonapart CV BİYOGRAFİ -
Jean-Jacques Rousseau CV BİYOGRAFİ -
Vecihi Hürkuş CV BİYOGRAFİ -
Niccolò Machiavelli CV BİYOGRAFİ