Büyük savaş yaşanmadan önce Selçuklu Devleti Denizli, Manisa, Bergama ve Edremit bölgelerine Akıncılar göndererek bölgeyi Türkleştirmeye çalışıyordu. Aslında bu Türkleştirme çabaları ve Danişmentlilerin ortadan kaldırılması Bizans’ı Selçukluyu ortadan kaldırmaya mecbur kılmıştı. Anadolu birliğini tamamlama gayesi içinde olan П. Kılıç Arslan imparator I. Manuel’e elçi göndererek daha önceki barış antlaşmasını yenileme isteğinde bulunmuştur. Fakat Manuel, barış için Bizans topraklarına yapılan akınların durdurulması ve kendilerine sığınan Danişment Emiri Zünnun’un topraklarının kendilerine bırakılmasını şart koşmuştur. Bu teklife kızan П. Kılıç Arslan, Denizli’ye saldırarak Bizans topraklarını tahrip etmiştir. Bizans ise kendilerine sığınan Danişment Emiri Zünun’u kullanarak Anadolu’ya bir ordu eşliğinde göndermeye yeltenmiştir. Fakat П. Kılıç Arslan, stratejik noktalarda aldığı tedbirlerle bu çabayı boşa çıkarmıştır. (1)
П. Kılıç Arslan, ikinci defa barış isteminde bulunmasına rağmen Bizans İmparatoru I. Manuel, amcasının oğlu Andronikos Vatatzes’i Amasya üzerinden Selçuklu ordusunun üzerine göndermiştir. Selçuklu üzerine saldıran Bizans ordusu Frank, Peçenek, Macar ve Sırp güçlerinden oluşturulmuştu. Amasya’ya doğru ilerleyen Bizans ordusu, Niksar civarında Selçuklu ordusuyla karşı karşıya gelmiştir. Yapılan savaşta Manuel’in amcasının oğlu olan Andronikos öldürülerek Bizans ordusu püskürtülmüştür. Manuel komutasında olan ikinci kademe ordu ise Konya’yı ele geçirdikten sonra Denizli yönünde ilerlemeye başlamışlardı. Denizli’den Eskişehir’e gelen ordu Akdağ bölgesine ulaşmıştı. Fakat Akdağ bölgesi Selçuklular tarafından tahrip edildiği için Manuel ve ordusu Miryokefalon Kalesinden sonra gelen sarp ve dar geçitlerden geçmek zorunda kalmıştı. Bu sarp ve dar geçitlerin ardında iki büyük ordu savaşa tutuşacaktı. (1)
100 bin kişilik bir ordu ile savaş meydanına ilerleyen Bizans ordusu ağır teçhizatlarla ağır ağır ilerliyordu. Miryokefalon Kalesini aşan Bizans ordusu Karamıkbeli’ne doğru ilerliyorsa da geçitlerden geçerken hiçbir önlem almamışlardı. Fakat Selçuklu ordusu Bizans’ın aksine daha zayıf teçhizatlı olmalarına rağmen daha çabuk ilerliyorlardı. Çünkü Selçuklu ordusu ilk olarak artçı kuvvetlerle geçitlerden geçen Bizans ordusuna saldırarak ordunun savaş meydanına gelmeden güçsüzleştirmek istiyordu. (1) (2)
Bizans’ın kıdemli generalleri bu önlemsiz geçişi bir intihar gibi görürken genç prensler kendilerini kanıtlama çabası içindeydiler. Fakat Bizans İmparatoru Manuel, kıdemli komutanların telkinlerini dinlemeyerek ordusunu Selçuklular tarafından çevrilen geçitlerden ilerlemeye başladı. 4 kola ayrılan Bizans güçleri önde piyadeler, ikinci bölümde atlı ve piyade ardılları, üçüncü kısımda ana kuvvetler ve en son kademede ise mancınık ve erzak arabalarından teşekküldü. (1) (2) (3)
17 Eylül 1176 tarihinde Bizans ordusu dar geçitten geçerken öncü kuvvetler sanılanın aksine rahatlıkla geçmişlerdi. Fakat Ana kuvvetler ve ikinci kademe piyadeler geçerken stratejik olarak geri çekilen Selçuklu güçleri sarp geçitleri tutmuştu. Ana kuvvetler ve ardından mancınıklar geldiğinde saklanan Selçuklu orduları ortaya çıkarak Bizans birliklerine saldırmışlardı. Saldırıya uğrayan Bizans ordusu, savaş araçlarından yoksun olarak Selçuklu süvarilerine karşı çok zayiat vermişlerdi. Öyle ki, saldırıların sonunda Bizans ordusunun sağ kanadı tamamen yok edilmişti. Ordu artık öyle bir konuma gelmişti ki, savaş araçlarından mahrum kaldıkları için okçuların oklarından kaçamıyorlardı. Bizans ordusu ağır kayıplar vermeye başlamıştı; çünkü ana ve ardıl kuvvetler savaşırken mancınıklar ok atışları nedeniyle orduya yardım edemez hale gelmişlerdi. Üstüne üstlük sağ kanadını tamamen kaybeden Bizans ordusu, artık sol kanadında da çok ağır kayıp vermeye başlamıştı. Sağ tarafını kaybeden ordu dar geçitte savaşmaya devam ederken ordunun komutanlarından Yannis Kantakuzenos’un ölümü üzerine ordu iyice dağılma sürecine girmişti. Bizans kurmayları bir süreden sonra galibiyet hayallerini bir kenara bırakarak orduyu bu geçitlerden nasıl çıkaracaklarını düşünmeye başlamışlardı. Bitmek bilmeyen Selçuklu saldırılarına rağmen Bizans ordusu ard arda geçitlerden kurtulmayı başarmıştı. Fakat gece süvari birlikleri ve gündüz ok atışıyla Bizans’a saldıran Selçuklular düşmana aman vermiyorlardı. Manuel bir ara orduyu kurtarmak için geri çekilmeyi teklif etmişse de bu teklif general ve prensler tarafından reddedilmiştir. Savaşın 3. günü biterken Miryokefalon Ovası adeta Bizans kanıyla sulanmıştı. Güvenlik önlemi almadan girdikleri dehlizler Bizans ordusunu adeta bir kurt gibi kemirerek eritmiş ve orduya mağlubiyeti kabul ettirmişti. (1)
Bizzat ordusunu kendisi komuta eden Selçuklu hükümdarı П. Kılıç Arslan, tamamen yok edemediği Bizans ordusunun savunmaya geçmesini görerek daha fazla kayıp vermemek adına Manuel’e barış teklifinde bulunmuştu. Çünkü Bizans ordusu savunmaya geçtikten sonra hem daha az kayıp vermeye başlamış hem de Selçuklu ordusu yorgun düşmüştü. Böylece П. Kılıç Arslan. Selçuklu elçisini bir kılıç ve İran atı ile birlikte Manuel’e göndermişti. Yapılan müzakerelerin ardından Eskişehir ve Gümüşsu kalelerinin yıkılması karşılığında Selçuklu ordusunun durdurulmasını teklif edince Manuel çaresizce kabul etmek zorunda kalmıştır. Selçuklu Devleti böylece aldığı zaferle Anadolu’daki gücünü kanıtlamıştır. (1) (2)