Versay Antlaşması

    Almanya, 1. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasının ardından Paris Barış Konferans’ında savaşı sonlandıran ve kendi çöküşünü hazırlayan o antlaşmayı imzalıyordu. Glaces Galerisi’nde (1871’de kuruluduğu yerde) imzalanan bu antlaşma Versay Antlaşmasıydı.  Antlaşma hükümlerine Weimar Meclisi tarafından biat edildi ve böylece Almanya’nın savaşı sonlanmış oldu. Paris Barış Konferansında ilk görüşülen barış antlaşması olan Versay barışı, Alman Meclisi tarafından 9 Temmuz 1919’da kabul edildi. Çünkü savaşın tamamen bitmesi ve Almanya üzerindeki askeri yaptırımların son bulması için Almanya’nın koşulsuz-şartsız teslimi şarttı. Alman bürokratlar ve yöneticilerin Versay barışına razı olmalarının en büyük dayanağı da ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından ortaya atılan ve Wilson İlkeleri olarak adlandırılan yenilen devletlerin hiçbir şekilde ödün vermemesi gerekliliğidir. Kurulan 52 uzman komite tarafından Almanya’nın uyması gerektiği hükümler ve vereceği tavizler belirlendikten sonra 10 Ocak 1920’de yürürlüğe giren antlaşma ile Bismarck’ın kurduğu Almanya’nın yıkılması ve Almanya üzerindeki itilaf bloğunun hakimiyeti mutlak kılındı.     

    Antlaşma hükümlerine uygun olarak Almanya’nın silahsızlanması sağlanırken 100 bin kişilik bir ordu bulundurma hakkı tanınmıştı ve hiçbir şekilde Almanya denizaltı veya uçak yapma hakkına sahip olamayacaktı. Ve Almanya donanması ve gemiler kayıtsız şartız İtilaf Devletlerine teslim edilecekti. Almanya savaş tazminatı olarak ödeme gücünden daha ağır bir meblağ ödemeye mahkum edilmişti. Yeni çizilen Almanya sınırları dışında kalan Alman halkın yerleştirilmesi sorunu ile de azınlık meselesi ortaya çıkıyordu.

    Anlaşmayı imzalayanlar ve antlaşmanın koşulları dikkate alındığında antlaşma bir teslim özelliği taşıdığı için ihanet olarak adlandırılmış ve 1920 yılında yaşanan ekonomik ve siyasi olumsuzlukların ve Nazi Almanya’sının ve ideolojisinin Alman halkını esir almasının Versay Antlaşmasının en büyük sonucu olduğu düşünülmektedir. 

  • Wilson İlkeleri’ne Aykırı Versay Antlaşması’nın Hazırlanış Süreci
    Woodrow Wilson

    Amerikan Başkanı Wilson’un 14 maddelik ilkelerinin temel amacı ülkeler arasındaki barışın hakim kılınması için yenilen devletlerin intikam almalarını önlemek ve toprak bütünlüğünün sağlanması ve savaş tazminatından muaf tutulmalarıydı. Bu ilkeler doğrultusunda adil bir barış antlaşmasının yapılmasını isteyen Almanya, Wilson’a barış isteklerini iletmişlerdir. Her ne kadar belirtilen ilkeler toprak bütünlüğünü savunsa da İtilaf Devletlerinin en güçlü devletleri olan İngiltere, Fransa, İtalya, Romanya ve Yunanistan arasında imzalanan gizli paylaşım antlaşmaları bu ilkelere ters düşüyordu.

    Antlaşma hükümlerinin üç büyük devletin çıkarlarına göre şekilleneceği apaçıktı. İngiltere Başbakanı Llyod George, İtalya Başbakanı Emanuele Orlando ve Fransa Başbakanı Georges Clemenceau’nun kontrolünde antlaşma hükümleri belirlenmiş ve taslak halinde görüşülmek üzere komisyona iletilmişti. Alman Meclisi (Weimar), antlaşma taslağı bildirildiğinde görmüştü ki antlaşma metninde belirlenen Wilson ilkelerinin ışığında değil tamamen parçalanan bir Almanya tablosu hakimdi. Fakat Alman Meclisi her ne kadar karşı çıksa da 1919 Temmuzunda kabul etmek zorunda kaldı çünkü Almanya üzerindeki abluka ve askeri istibdadın kalkması zorunluydu.

    Paris Barış Konferansı’nın kararı ile kurulan Milletler Cemiyeti ABD kontrolünde yeni sömürgecilik rejimlerinin kurulması kararlaştırıldı. Yenilen devletlerin mandater devletler aracılığıyla himaye edilmesine yönelik bu hükümler ile Togo ile Kamerun İngiliz-Fransız mandasına; Tanganyika İngiltere mandasına; Güney-Batı Almanya Afrikası, Güney Afrika Birliğine; Marina, Marshall ve Caroline Adaları ile Çin’deki Kiaochow Japonya’ya; Raunda-Urundi Belçika mandasına; Yeni Gine’nin Almanya’ya ait olan yarısı ve Solomon Adaları Avustralya mandasına bırakıldı.

  • Almanya’nın Sınırlarının Yeniden Çizilmesi ve Toprak Kayıpları

    Antlaşma şartlarına bağlı olarak Alsace-Lorraine bölgesi Fransa’ya, Eupen, Malbedy ve Monschau’nun bir bölümü Belçika’ya Memel, yeni kurulan Litvanya’ya Doğu Silezya ve Batı Prusyanın bir bölümünü Polonya’ya, Yukarı Şilezyanın bir parçası Çekoslovakya’ya bırakıyordu. Dantzig serbest şehir olarak Milletler Cemiyeti’nin himayesine terkediliyordu. Saar bölgesi Fransa’ya bırakılarak bölgenin kaderi ise onbeş yıl sonra yapılacak halk oylaması ile belirlenecektir. Amnayi rn kıyılarında ve Helgolandda mevcut tahkimatları yıkacaktı.

    Almanya’nın Çin üzerindeki hakları ve Büyük Okyanus’taki adaları Japonya’ya devredildi. Almanya, Avusturya ile birleşememeyi taahhüt etmekte; ayrıca Avusturya, Çekoslavakya ve Polonya’nın bağımsızlığını kabul etmekteydi. Savaş içerisinde tarafsız olmasına rağmen tarafsızlığı çiğnenmiş ve Belçika’nın hukuki bakımdan tarafsızlığı kalkmakta ve Almanya da bunu kabul etmekteydi.

  • Almanya’nın Silahsız Kılınması ve Donanmanın Tahliyesi

    Savaşta yenik düşen Alman bilincinin ilerde tekrar askeri olanakları ile yeniden toparlanarak İtilaf Bloğuna saldırmasını engellemek için Alman askeri ve deniz birlikleri silahsız bırakılarak ileride çıkabilecek bir çatışma önlenmeye çalışıldı. Almanya’nın askeri birliklerinin kaynağı olan zorunlu askerlik kuralı kanundan kaldırıldı. Almanya’nın askeri birlik komutası feshedilerek ordunun da sadece iç asayişin sağlanması için 100.000 kişilik bir askeri birlik bulundurması karara bağlandı (Madde 159-180). Almanya’nın donanma güçleri sadece 15.000 personelle sınırlandırılmıştı (Madde 181-197). İngilizlerin, Almanya’nın toprak bütünlüğünü savunması bu maddenin gereğidir. Çünkü donanması engellenen ve etkinliği ortadan kaldırılan Almanya, karadan bir iletişim seçeneği olmayan İngiltere için bir tehdit içermiyordu. Fakat diğer taraftan her ne kadar aynı grupta bulunsalar da İngiltere Fransa’nın kıta Avrupa’sında Almanya üzerinde egemen olmasından çekiniyor ve parçalanmış bir Almanya olmasındansa Milletler Cemiyeti himayesinde eyaletlere ayrılmış bir Almanya’yı tercih ediyordu. Ayrıca Almanya’nın uçak, denizaltı, zırhlı araç veya herhangi askeri teçhizat üretme hakkı yasaklanmış, ayrıca aynı şekilde ülkenin yurt içinden veya dışından herhangi bir silah alımı-satımı yasaklanmıştı. Almanya’nın biyolojik ve kimyasal çalışmaları da yasaklanarak Almanya’nın tamamen savunmasız kalması ve antlaşma hükümlerinin ve paylaşımın kolayca yapılması amaçlanmaktaydı. 

  • Almanya’nın İtilaf Devletlerine Ödemekle Yükümlü Olduğu Savaş Tazminatı
    Büyük Buhran Dönemi

    Birinci Dünya Savaşında yapılan bütün askeri harcamalar ve düşman devletlerin karşı saldırıları sonucunda devletin uğradığı mali yıkımın faturası savaş sonunda yenilen devletlere ödettirilirdi. Keza aynı şekilde 1. Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşma metinlerinde de tam olarak bu durum yaşandı. Savaş tazminatı alınmayacağına kendini inandıran Alman Parlamentosu 1921 hükümlerinde 20 Milyon Mark tazminata çarptırıldı (Madde 238). Aslında savaş sırasında tamamen tükenen Almanya’nın itilaf devletlerine ödeyecek 5 milyon marklık bile gücü yoktu. Ve böylece ülkedeki bütün imkanlar ile ödenmeye çalışılan bu tazminat sonunda Almanya, mali ve ekonomik gücünü tamamen yitirdi, nitekim dünyada büyük buhran başladı.

    Ayrıca Elbe, Öder, Niemen, Ulm’dan itibaren Tuna ve Kiel Kanalı milletlerarası bir hale getiriliyordu. Bütün antlaşma hükümlerinin yerine getirilmesini garanti altına almak için Ren’in sol kıyısı ve ırmağın sağ kıyısında üç köprübaşı müttefikler tarafından en çok on beş yıl süreyle işgal edilecek, sonrada Rheinland Irmağı’nın 50 km doğusuna kadar askersiz bölge haline getirilecekti (Madde 428-432). Heligolan ve Kuzey Denizi adalarındaki istihkamlar müttefik İtilaf Devletlerinin denetimi altında imha edilecektir (Madde 115).

  • Versay Antlaşması’nın Almanya ve Dünya İçin Önemli Sonuçları
    Holokost Döneminde Bir Toplama Kampı

    Antlaşmanın askeri hükümleri ve manevi hükümleri ile Almanya’nın galip devletlere bir karşı saldırı ve yaptırımdan men edildi. Ayrıca kurulan milletlerarası mahkeme ile Almanya’nın savaş sırasında uyguladığı katliamlar nedeniyle İmparator Wilhelm II (Madde 227) ve askeri kanat mahkemede savaş suçlusu olarak yargılanacaktır. Weimar Meclisi tarafından “dikta” olarak girilen Versay Antlaşması hükümleri kabul edilmesine rağmen Alman Parlamentosu tarafından hiçbir zaman tam olarak kabul edilmedi. Tazminat komisyonu tarafından Almanlara iki yıl sonra belirtilen tazminat miktarı ve Alman halkının toplu olarak savaş suçlusu ilan edilmesi, Alman halkının onurunu kırmış ve Alman milliyetçiliği doğarak Nazi Almanya’sı; yıkılan Almanya’nın kaybettiği savaşın bedeli olan Versay Antlaşmasının küllerinden yeniden doğdu. Her şeye rağmen Versay Antlaşması’nın hükümleri 10 Ocak 1920 yılında yürürlüğe girdi.

    Almanya Versay Antlaşması ile büyük ölçüde toprak kaybetti ve bütün deniz aşırı sömürgeleri elinden çıktı. Ayrıca antlaşma Almanya’ya büyük ekonomik yükler getirdi. Alman halkının hepsinin savaş suçlusu sayılması, antlaşma maddelerinin ağır ve halkın gururunu rencide edici olmasından dolayı, Almanya’da milliyetçilik akımları başladı. Bu ekonomik buhran ve milliyetçilik akımları ise Alman milletinin Hitler’i iktidara getirmesine ve dolayısıyla İkinci Dünya Savaşını başlatmasına ve holokost'un gerçekleşmesine sebep oldu.

  • Versay Antlaşmasının Bozulması

    1933'de başa gelen Adolf Hitler; ordunun 3 katı nüfusa ulaşması için emir verdi, Versay antlaşmasıyla 100.000 kişi ile sınırlandırılan ordu 1934 Ekiminde 300.000 kişi olmuştu. Bu gelişim ilk başta muazzam bir gizlilikle yürütüldü. Amiral Raeder’e, deniz kuvvetlerinin şefi, büyük savaş gemilerinin inşası için emir verildi. Bu gemilerin standartları Versay antlaşmasının kısıtladığı boyutların üzerinde, ulaşabilen maksimum boyutlarda olacaktı. Denizaltıların inşası da Versay antlaşması ile yasaklanmıştı ama Hitler için bu bir engel değildi, deniz altı inşasına da başlanılmıştı. Denizaltıların her bir parçası farklı gemiliklerde üretilip montaja hazır hale getiriliyordu. Bu da gizlilik stratejisinin bir parçasıydı. Bunların yanında Hitler, Goering’e hava kuvvetleri pilotlarının eğitimi ve askeri uçakların dizaynı görevini verdi. 1935 yılının Mart ayında Hitler bir kumar oynamaya karar verdi. Hitler, Goering’i yetkilendirerek, Alman hava kuvvetlerinin varlığını İngiltere ve Fransa’ya bildirmesini istedi. Bu şekilde bu İngiltere ve Fransa’nın bu gelişime karşı tepkilerinin ölçecekti. Bu gelişimin Versay antlaşmasına direk bir karşı çıkış olmasına rağmen, İngiltere ve Fransa’dan ufak bir tepki geldi. Bunun nedenlerinden biri de bu gelişimin bu devletler tarafından zaten bilinmesiydi. Hafif bir tepkiyle karşılaşan Hitler daha ileriye gitmek için bir nevi cesaretlendirilmiş oldu. Birkaç gün sonra Hitler bir kumar daha oynadı ve açıkça ordusunun tanıtımını yaptı. Ordu 36 bölük ve yarım milyon adamdan oluşuyordu. İngiltere ve Fransa’dan yine zayıf bir tepki geldi ve bu zayıf tepkiler adeta Hitlere kumarı kazanmanın rahatlığını veriyordu.

    Adolf Hitler Ordusuyla

    Hitler boş durmayıp silahlı kuvvetlerinin gücünü daha da artırıyor, aynı zamanda da konuşmalarında barış arzusunu ve savaşın bir çılgınlık olduğunu vurguluyordu. Avusturya’yı kendilerine katmak veya Rhineland’ı tekrardan askerleştirmek gibi bir niyetleri olmadığını ve Versay antlaşmasının gerektirdiği tüm karasal hükümlere saygı duyduklarını, Versay antlaşmasıyla gelen silahsızlandırmanın ve Alman deniz kuvvetlerinin gücünün kısıtlanmasın karşılıklı bir hoşgörü dâhilinde kabul edildiğini açıklıyordu. O dönemlerde Hitler şu sözü söylemiştir:

    “ Avrupa’da savaşın meşalesini yakan kişi, kaostan başka bir şey ümit edemez.”

    1936 Mart’ında Alman bölüklerinin ufak bir kısmı Rey boyları köprülerinin karşısına, Almanya’nın Aachen’e doğru olan, ordusu dağıtılmış bölgeleri Trier ve Saarbruecken’e doğru yürüdüler. Bir kere daha ne İngiltere ne de Fransa bu aşikâr Locarno Paktı ihlaline karşı hiçbir harekette bulunmadılar. Bu pakt 1925’te Almanya’nın isteğiyle imzalanmıştı ve artık Rey boyları’nın batı bölgesinde Alman bölükleri bulunmayacaktı. İşin garip kısmı ise sınırda Fransız askerlerinin sayısının Alman askerleri sayısından çok daha fazla olmasıydı buna rağmen bir tepki eksikliği vardı Fransa’da. Rey boylarının tekrardan askeriyeye kavuşacağı bu dönemde, Hitler’de halka arzusunun tüm Avrupa’da barış olduğunu açıklıyordu. Fransa, Belçika ve birkaç ülkeye daha, yeni barışsal paktlar için görüşme teklif etti. Aynı zamanda Fransa ve Belçika sınırlarında, Alman defansif güçlerinin kuvvetlendirme çalışmaları hızla başlamıştı. Gelişmeler böyle olunca Almanya’da Hitlerin popülaritesi iyice kabarmıştı. Liderlik konumu iyice güçlenmiş ordu generalleri üzerindeki kontrolü iyice güvenlik altına alınmıştı.

    Hitler’in rey boylarına asker yerleştirmesi Almanya için daha fazla güvenlik, merkez Avrupa’daki devletler ( Avusturya ve Çekoslovakya gibi)  için ise daha az güvenlik anlamına geliyordu ki bu devletler Fransa’ya güveniyordu, fakat Fransa da Almanya’ya karşı bir tepkide bulunmuyordu. Hitler bu süreçte zamanı kullanmasını çok iyi bildi, Milletler cemiyetinin İtalya Habeşistan sorunuyla uğraşması, İngiltere ve İtalya’nın arasının açılması ve İtalya yüzünden de Fransa ve İngiltere’nin arasının açılması, Hitler için tam bir fırsat olmuştur. Hal böyle olunca Dr. Schuschnigg tarafından yönetilen Avusturya hükümeti savaş tehdit’ine karşı Almanya’ya ödünler verme çalışmalarına girişti. Avusturya Nazilerini hükümette etkili noktalara atıyorlardı bu adımlar Hitlerin Avusturya bağımsızlığını taahhüt etmesi amacı ile atılıyordu. Avusturya’nın pozisyonu, İtalyan diktatörü Mussolini’nin Almanya ile düşmanlara karşı ittifak kurması sonrası tehlikeye düştü. Bu ittifak Roma Berlin mihveri olarak bilinir. Bu mihver iki ülke arasında yabancı politikadaki ortak çıkarlara dayalı anlaşmaları içeriyordu.

    1936 Kasımında Berlin-Roma mihveri kurulurken bir yandan da Berlin-Tokyo Mihveri, Almanya ile Japonya arasında Sovyet Rusya'ya ve milletlerarası komünizm faaliyetlerine karşı, imzalanmış ve adı da Anti-Komintern Pakt'tır.
    Hitler Avusturya'yı ilhak etmeyi düşündüğünde, hemen kuvvet kullanarak değil de Avusturya'da bulunan Naziler tarafından bu fikrini gerçekleştirmeyi planladı. 1937 yılında Avusturya'da Naziler etkilerini iyice artırmaya başladı bunlar devamlı Berlin'le irtibat halinde idiler. Hitler Avusturya'da ve Çekoslovakya'da yaşayan Alman halkının bir hayli fazla olduğunu bildiği için buraları işgal etmeyi düşündü. Zaten amacı da tüm Alman halkının birleştirilmesi (Ein Volk, Ein Reich) idi. Fakat Avusturya başbakanının yaptığı bir hareket Hitler'in düşüncesini engellemiş ve metodunu değiştirmek zorunda bırakmıştır.
    Alman orduları Avusturya sınırlarından girerek memleketi işgale başlamış, 12 Mart günü Alman zırhlarının Viyana'ya girmesiyle Avusturya işgal edilmişti. Hitler bu plana Anchluss ismini vermiş fakat hiçbir devlet buna tepki göstermemişti.

    Almanya'nın Avusturya'dan sonra Çekoslovakya'ya dönmesi ihtimali Sovyet Rusya'yı endişelendirdi. Rusya bunun üzerine İngiltere ile Fransa'ya başvurdu bunlardan yanıt alamayan Rusya, Almanya ile işbirliğine gitmeye karar verdi.
    Hitler için sıra Çekoslovakya'da bulunan Alman halkının kurtarılması amacıyla Çekoslovakya'yı işgale gelmişti. Çekoslovakya'yı işgale başlayan Nazi Almanya'sı, İngiltere ve Fransa devletini harekete geçirdi. Bu olayın daha ileri gitmesini istemeyen Fransa ve İngiltere, İtalya'ya başvurarak durumu yatıştırmaya gittiler ve daha sonra 29 Eylül 1938'de Münih Konferansı yapıldı ve buna göre; Südetler Almanlara teslim edilecek ve Çekoslovakya dağılacaktı. Çekoslovak ittifakı olan Sovyet Rusya'nın bu konferansa çağrılmaması hem Rusya'nın itibarını zedelemiş hem de İngiltere ve Fransa ittifakını sona erdirmiştir. Bunun üzerine Sovyetler Almanlarla işbirliğine daha ağırlık vermiştir.

    Hitler Polonya'yı İşgal Ediyor

    Sovyet Rusya Almanya ile bir saldırmazlık paktı imzalamaya karar verdi, Adolf Hitlerin bu genişleme politikasından kendini uzak tutmak istiyordu, her ne kadar Adolf Hitler 2.dünya savaşsı başladığında Moskova’ya girmiş olacaksa da, bu pakt bir süreliğine de olsa iki tarafı da rahatlatacaktı. Almanya’nın bu paktla hedeflediği, hedefini rahatça Fransa’ya çevirmekti, Rusya’nın bu pakttan beklentisi ise Almanya’dan gelebilecek olası bir tehdidi önlemekti.

    Hitler'in önünde Polonya'yı almak için artık bir engel kalmamıştı. Polonya Batılı devletlerin desteğine başvurmuştu. Bunun üzerine Hitler iyice sinirlenerek 1 Eylül 1939 günü Polonya topraklarına girmeye başladı. Polonya, Batılı devletlerin verdiği garantiyi yerine getirmesini istedi; bunun üzerine İngiltere ve Fransa Almanya'ya bir ültimatom vererek geri çekilmesini istedi; ancak Hitler bunu göz ardı etti. Bunun üzerine 3 Eylül 1939 günü İngiltere ve Fransa Almanya'ya savaş ilan ederek II. Dünya Savaşını başlatmış oldular. Polonya Almanya’ya 21 Eylül 1939 günü daha fazla direnemedi ve II. Dünya savaşı resmen başlamış oldu.

İlginizi çekebilecek diğer olaylar

Biyografiler

  • Che Guevara CV
    BİYOGRAFİ
  • Heinrich Himmler CV
    BİYOGRAFİ
  • Mustafa Kemal Atatürk CV
    BİYOGRAFİ
  • Galileo Galilei CV
    BİYOGRAFİ
  • Kanuni Sultan Süleyman CV
    BİYOGRAFİ
  • Barış Manço CV
    BİYOGRAFİ
  • Vecihi Hürkuş CV
    BİYOGRAFİ
  • Sokrates CV
    BİYOGRAFİ
  • Adam Smith CV
    BİYOGRAFİ
  • Mahatma Gandhi CV
    BİYOGRAFİ
  • Marilyn Monroe CV
    BİYOGRAFİ
  • Fatih Sultan Mehmet CV
    BİYOGRAFİ
  • Adile Naşit CV
    BİYOGRAFİ
  • Nejat Uygur CV
    BİYOGRAFİ
  • Marco Polo CV
    BİYOGRAFİ

Tarihiolaylar.com internet sitesinde bulunan bütün içerikler Tarihi Olaylar editörleri tarafından hazırlanmaktadır. İzin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

Copyright 2024 - Tüm Hakları Saklıdır.