Kanun-i Esasi
Osmanlı İmparatorluğunun ilk ve son anayasasıdır. İmparatorluk mutlak monarşi ile yönetilirken önderliğini Namık Kemal’in yaptığı Genç Osmanlılar ülkenin parçalanma sürecini durdurmak ve Fransa’da yeni doğan 1848 devrimlerinin etkilerini azaltmak adına ülkeyi parlamenter yönetime çevirmeyi düşünmüşlerdi. Yapılan anayasal ve yönetimsel değişiklik ile hem Osmanlı sınırları içinde yaşayan halk eşitliğe kavuşacak hem de halk mecliste temsil edilme hakkına kavuşacaktı.
Osmanlı Devletinin Rusya ile savaşmasının gölgesinde ülkenin sorunları giderek artarken II. Abdülhamit (31 Ağustos 1876) tahta çıkmıştı. Ülke sorunlarla boğuşurken, Sadrazam Mehmed Rüştü Paşa istifa ettikten sonra yerine Abdülhamit Han, Mithad Paşayı bu göreve getirmişti. Mithad Paşa göreve getirildikten sonra Avrupa’nın eşitlikçi ve parlamenter sistemini ülkeye adapte etme çabasına girişti. Bütün bu çalışmaların ardından Fransız hukukundan adapte edilen ve 28 kişilik Cemiyet-i Mahsusa’nın düzenlediği Kanun-u Esasi, 23 Aralık 1876 tarihinde Heyet-i Vükela’nın (Bakanlar Kurulu) onayı alındıktan sonra açıklanmıştı. Açıklanan anayasa metninin aslında padişah odaklı çıkartılması, eşitlikçi yapıya ve meclis dokunulmazlığına tersti. Çünkü bu metin her ne kadar anayasal bir düzeni destekler gibi görünse de Osmanlı saltanatının mutlak otoritesini de pekiştirmekten öteye gidememişti. Şu madde sanırım durumu açık bir şekilde ifade etmektedir. “ Devletin dini İslam’dır; padişah aynı zamanda halifedir ve şeriat kurallarını uygulatır, meclisçe kabul edilen yasalar din kurallarına aykırı olamaz, şeyhülislamlık makamı ve şeriye mahkemeleri anayasada öngörülmektedir.” (1) (2) 12 bölüm ve 121 maddeden oluşan anayasa metni, Avusturya-Macaristan, Rusya ve Prusya anayasalarıyla benzerlik göstermektedir. Babıali’de bu metin açıklanırken Gayrimüslim halkın sahip olacağı hakları görüşmek üzere Tersane Konferansı, Haliç Tersanesinde devam etmekteydi. (2)