İran geçen 20. Yüzyıla kadar birçok devletin egemenliğinde olmuştur. Fakat asıl hedef haline gelmesi ise petrolün keşfi ile oluşmuştur. Özellikle sanayi devrimiyle beraber emperyalizm sistemi baş göstermiş, ülkelerin doğal rezervleri oldukça önemli bir konu haline gelmişti. Bununla beraber de tarih sahnesinde ‘great game’ya da ‘büyük oyun’ olarak anılan strateji oynanmaya başlandı.
Başta İngiltere (Büyük Britanya) ve Çarlık Rusya’sı olmakla beraber, Almanya ve Fransa arasında Osmanlı İmparatorluğu topraklarını, Orta Asya ve Uzak Doğu ülkelerinin topraklarını elde etme çabası başladı. Bunu da sanayi devrimine bağlayacak olursak değerli topraklara sahip olan Ortadoğu emperyalist güçlerin en sevdiği pastası oluverdi. Bu pastanın bütün dilimlerinde pay sahibi olmak isteyen devletlerce Ortadoğu’nun bitmek bilmeyen çilesi başlatılmış oluyordu.
Peki, bu durum İran’ını yani dönemin Kaçar Hanedanı’nı nasıl etkiledi? 20. Yüzyılın başlarında zaten bir otorite boşluğu ve yönetimsel sıkıntıları olan kaçar hanedanında kırsal bölgelerde hala feodal bir yapı hüküm sürerken kentlerde ise küçük ama tehlikeli burjuvazi havası vardı. Bu grubun içinde mollalar, ulemalar ve çarşı esnafı olarak adlandırılan gruplar kendi içlerinde bir anda örgütlenip tehlike yaratabiliyorlardı.
Ortadoğu’da kıymetli topraklara sahip olan fakat yönetim yapısı oldukça istikrarsız olan Kaçar Hanedanı’nda yanı İran’da büyük oyunun oyuncuları teker teker devreye girmeye başladı. Ülkede petrol rezervlerinin olduğu 1900’lerin başında öğrenilince ülke, isyandan geçilmez oldu.
20. yüzyılın başlarında Kaçar hanedanındaki yönetim boşluğu, yabancı ülkelere tanınan imtiyazlar, ülkede petrolün bulunması, Rusların bölge topraklarına göz dikmesi, ülkedeki feodalizme benzer yapı derken İngilizlerin petrol sevdalısı desteğiyle 1906 yılında İran'da meşrutiyet ilan edildi. İlan edilen bu meşrutiyetle beraber İran birdenbire liberal, zamanının örneklerine göre çok ileride bir anayasaya sahip oldu. Devrim niteliğinde olan bu meşrutiyetle İran ilk anayasasını ve ulusal parlamentosunu ortaya çıkardı. Hatta bu anayasa o kadar fazla kapsamlıydı ki ülke sınırları içerisinde yaşayan etnik gruplardan Hristiyanlar, Zerdüştler ve Yahudiler bile resmi olarak tanınmışlardı.
Bu meşrutiyetin ilanıyla Nasıreddin Şah ve akabindeki Muzaffereddin Şah Kaçar Hanedanlığı üyelerinin sahip olduğu ülke artık yoktu. Hiç bir meşrutiyetin kolay olmadığı gibi bu meşrutiyet de kolay olmadı ve 1911 yılına kadar Muzaffereddin Şah Kaçar meşrutiyetini kabullenemedi, kaldırmak istedi yapamadı, Rusların desteğini alarak hatta ve hatta Kuzey İran’ı Rusya’ya vererek direndi fakat yine de bu harekete engel olamadı ve çareyi Rusya’ya kaçmakta buldu.