-
İyi yanlarını da kötü yanlarını da tartışsak Avrupa'ya adaleti götüren ilk medeniyet Osmanlı medeniyetiydi. Avrupa'nın da Amerika'nın da şimdiki haline bakmayın adalet içler acısıydı bu nedenledir ki Osmanlı her gittiği yerde sevinçle karşılanıyordu.
Hepinizin kısmı hatlarıyla bildiği bir hikayeyi anlatmak istiyorum:
Fatih Sultan Mehmed İstanbul’da bir Rum’un arazisinin olduğu yerde bir cami yaptırmak istedi ve Rum’a; “Orada cami yapacağım, arazini bana satmanı istiyorum.” Dedi.
Biliyorsunuz, her arazinin bir rayiç bedeli vardır. Yani o çevrede o arazinin ne kadar para ettiği, aşağı yukarı herkes tarafından bilinir. Bir alt hududu, bir de üst hududu vardır. Fatih Sultan Mehmed, üst hududun iki katını Rum’a verdi. Ama Rum arsayı vermemekte ısrar etti. Çünkü bir Hristiyan olduğu için caminin kurulmasına gönlü razı olmadı.
Fatih Sultan Mehmed ise “O kadar para verdiğim halde, bu adam arsayı vermedi. Demek ki bunu, inadından yaptı; nefsanî bir davranış bu. Ben cami yapacağım, benimki nefsanî değil ruhanî.” diye düşündü.
Ve sonuçta Rum’un arsasını aldı ve camiyi yaptırdı.
Rum bu duruma çok üzüldü. Onu çok üzgün görenler sordular:
- Bu kadar üzüntünün sebebi ne?
Rum başına gelenleri anlattıktan sonra:
- Yapabileceğim bir şey yok ki! Bunu yapan padişah; daha ötesi yok. Onun üstünde kimse yok. O bana bunu yaptığına göre. Her şey bitti! Diyerek üzüntüsünün nedenini açıkladı.
Çevresindeki insanlar:
- Her şey bitmedi, bu memlekette kadılar vardır. Dediler.
Rum:
- Yani? Ne demek istiyorsunuz? diye sordu.
Adamcağız, aldığı cevapta duyduklarına hiç inanamadı. Çünkü;
- Gidersin kadıya, adaletsizliği anlatırsın, Padişah da olsa, o hesabı görür. dediler…
Adamcağız hiç inanamadı böyle bir şeye; ama denemek istedi ve “hadi gideyim mahkemeye, ben bir müracaat edeyim” dedi ve kadıya müracaat etti. Mahkeme günü adamın gözleri hayretten açıldı; çünkü Fatih Sultan Mehmed mahkemeye gelmişti. Padişah ayaktaydı, kadı efendi oturuyordu ve bu şekilde mahkeme başladı. Fatih Sultan Mehmed, adamın arsasını zorla iktisap etmekten suçlu bulundu ve elinin kesilmesi kararı alındı. Fatih Sultan Mehmed’in eli kesilecekti ama Osmanlı adaletinde, bir müessese daha vardı; eğer bir şeyin bedeli ödenirse ve alacaklı taraf, hak sahibi taraf bunu kabul ederse, o ceza düşebilirdi.
Bu kanuna göre davacı Rum’a şu teklifte bulunuldu:
- Bunun bedeli şu kadar altındır. Bu kadar altına karşılık, onun elinin kesilmesinden vazgeçiyorsan, Padişah ödemese bile onu sana beytülmal öder. Razı mısın?
Rum: “Şey...” dedi. Bir Padişaha baktı, bir kadıya baktı ve inanamadı, sonra: “Tabiî razıyım. Razı olmaz mıyım? O, Padişah.” dedi.
Fatih Sultan Mehmed bunun üzerine şöyle dedi:
- Benden beytülmalin talebi 200 altın; ama ben 2000 altın vereceğim. Ve her gün de bir altın daha ödenmesini istiyorum. Senenin 365 günü, her gün bir altın ödenecek bu zata…
Böylece karara varıldıktan sonra kadı yerinden kalktı, Fatih Sultan Mehmed’in ayaklarının yanına gelip diz çöktü:
- Padişahım, şu ana kadar ben Allah’ı temsil ediyordum. Ben oturuyordum, siz ayaktaydınız. Çünkü siz maznun mevkiindeydiniz. Allah’ı temsil eden siz değildiniz. Adaleti veya adaletsizliği temsil ettiğiniz, mahkemenin sonunda belli olacaktı. Ben Allah’ı temsil ediyordum; adaletin sahibi bendim o sırada. Şimdi benim görevim bitti. Şimdi bana, size tâbî olan, sizin imparatorluğunuzun bir kadısı olarak el etek öpmek düşer.” dedi.
Padişahın eteğini öptü ve ondan sonra Padişah oturdu, ötekiler dışarı çıktılar. -
Osmanlı'da adaletin gelişmesinin en güzel örneği şu an Avrupa'da yaşanmaktadır.
Malesef bizim koruyamadığımız, Avrupalılara geçen harika bir kültürdü bu.
O zamanlar kadılar 1 akçelik davalara bile bakmakla yükümlü olsalar da ufak davalar asla kadılara gelmezdi. Halk kendi arasında problemlerini çözer, çözemediklerini kadıya taşırdı. Burada iyi niyet çok önemliydi ve insanlar da müthiş bir iyi niyet örneği gösteriyorlardı.
Bu da adaletin önce insanların kendi içerisinde sonra ise mahkemelere taşınması demekti. -
Osmanlı'da sevmediğim uygulamalar olsa da fethettikleri yerlerde uyguladıkları adalet her zaman takdire şayan olmuştur. Tüm Avrupa o dönemler keşfettikleri yerleri sömürürken, Afrikalıları köleleştirip zenginleşirken, Osmanlı gittiği yere refah getiriyordu. Bugün Türkiye Cumhuriyetine bağlı olmayan topraklarda bile (Bosna Hersek, Arnavutluk...) hala Osmanlı hayranlığı varsa veya Türklere sempati duyuyorlarsa bunun baş mimarı Osmanlı'nın onları sömürmesi değil, onlara adaletli davranmasıdır.
Bu konuda 1 sayfada toplam 3 adet üst yorum vardır.