Ramazan
Bir Gün Tüm TÜRK Devletleri ile Çin Seddinde Buluşacağız.
En Beğenilen Yazar Sırası
:
6
Toplam Başlık Sayısı
:
22
Toplam Puanı
:
199
Toplam Giri Sayısı
:
46
Bu Ayki Puanı
:
-8
En Aktif Yazar Sırası
:
6
Hitler'in Batmayan Gemisi: BİSMARCK
Ramazan
Hitler, ülkenin başına geçişinden itibaren Almanya, büyük bir savaşa hazırlanıyordu. Hitler bu savaşı kazanmak için devasa silahlar istiyor ve ürettiriyordu. Devrin süper gücü İngiltere ve çok güçlü donanması ile farkı kapatmak için dev bir gemi istedi. Bu gemi büyüklüğüyle düşmana korku salacak, adete tek başına bir ordu görevi görecekti. İşte Bismarck tam da böyle bir şeydi.
1. Dünya Savaşı Sonunda, Almanya'nın yenilgiyi kabul etmesi üzerine ağır şartlar içeren Versay Antlaşması'nı imzalamıştır. Versay'ın bir maddesinde, Almanya 35.000 tondan daha ağır bir gemi yapamayacaktır. Hitler'in başa geçmesiyle, Versay uygulanmaz olmuş, aksine en büyük savaş makineleri üretilmiştir. Bu makineler savaş tarihinin yönünü değiştirmiştir.16 Kasım 1935'te Blohm & Voss Şirketi ile yapılan kotratla yapımına başlanan Bismarck, 14 Şubat 1939'da denize indirilmiş ve savaş ekipmanları entegre edilmeye başlanmıştır. Testleri tamamlandıktan sonra Rheinübung Harekâtı ile ilk görevine başlamıştır.
Bismarck; Rheinübung Harekâtı dahilinde Atlantik'teki ABD-İngiltere trafiğini kesmek için Atlas Okyanusu'na göreve açılmış ve ona eşlik etmesi için Ağır Krüvazör Prinz Eugen'de görevlendirilmiştir. Atlas Okyanusu'na çıkışını engellemek isteyen Kraliyet Donanması ile Danimarka Boğazı'nda çatışmaya girmiş ve sadece 5 atışta (bazı kaynaklarda 3 atış) Kraliyet Donanması bayrak gemisi HMS Hood'u boğazın serin sularının dibine göndermiştir. Devrin en iyi donanmasına sahip olan İngiltere'nin en güvendiği gemilerden biri olan HMS Hood'u 5 atışla denize indirmiş ama kendisi batırıldığında 500 civarı isabet almış ve buna rağmen batmamıştı.
İngilizler bu gemiyi batırmadan rahat bir nefes alamayacaklardı. Bu yüzden büyük bir filoyu Bismarck'ın üzerine yolladılar ve günler süren bir kovalamaca başlamış oldu. Bu kovalamacada tek başına mücadele eden Bismarck pek çok isabet alarak hareket kabiliyeti düştü ve İngiliz Uçakgemileri tarafından ablukaya alındı. Buna rağmen İngiliz Donanması'nı kendisine yaklaştırmıyor adeta tek başına bir ordu gibi savaşıyordu. Artık dümeni de kilitlenmiş ve büyük bir daire çizerek hareket edebiliyordu.İngilizler, Bismarck'a çok yaklaşmıştı ve bu mesafeden ıska geçmek neredeyse imkânsız olduğundan İngiliz topları sürekli olarak Bismarck'a isabet kaydediyorlar her saniye değişik bir yerinde değişik kalibrede bir top patlıyordu. Aldığı top ve torpillerin (torpido) isabet etmesiyle savaş gücünü de kaybetmişti. Üzerine 3500'ü aşkın atış yapılmış ve bunlardan en az 500'ü isabet etmişti. Ama hala yüzmeye devam ediyordu. İngilizler ne yapsa onu savaş dışı bırakamıyordu.
Bismarck'ın artık topları susmuştu ama hala İngilizler korkudan gemiye yaklaşamıyordu. Bismarck'ın mürettebatı bu gemiyi İngilizler'in batırmasını veya esir almasını istemiyordu. Bu yüzden gemiyi terkederek kendileri batırdılar ve bu devasa savaş makinesinin ve destansı mücadelenin sonunu esaretle bitmesine izin vermediler. Bismarck'ın etrafında ki İngiliz Donanması ise bu efsane gemiyi saygı duruşu ile sonsuzluğu uğurlamıştı.
Peki bu efsane geminin mürettebatına ne mi oldu?
Bismarck'ın 2249 kişilik mürettabatından 800'e yakın kişi gemiyi terketmiştir. Denize atlayan bu askerleri toplama görevi Dorsetshire ve Maori'ye verildi. Denize atılan halatlar ile Dorsetshire 86, Maori 25 kişiyi topladı. Bu sırada Dorsetshire'ın kaptanı Benjamin Martin bölgede denizaltılar bulunabileceğini iddia ederek bir anda kendisine verilen kazazedeleri toplama görevini durdurarak bölgeden ayrıldı. Dorsetshire'ın ani bir şekilde hızlanıp uzaklaşması üzerine Maori'de onu takip etti. İlerleyen saatlerde Alman Denizaltısı U-74; 3 tane mürettebatı, ertesi gün hava gözlem gemisi Sachsenwald ise 2 kişiyi daha kurtardı. Bunlar, Otto Maus ve Walter Lorenzen Bismarck'tan kurtarılan son kişiler oldu. Bismarck'ın batışı ve Britanyalıların kazazedeleri denizde bırakıp gittiğinin öğrenilmesinden sonra İspanyollar Canarias Ağır Kruvazörünü bölgeye arama kurtarma çalışmalarına katılmak üzere gönderdiler. 30 Mayıs günü sadece iki ceset bulmayı başarabildiler. 2249 kişilik Bismarck Mürettebattı'ndan sadece 115 kişi hayatta kalmıştır.
Türklerin Orta Asya'dan Göç Nedenleri
Ramazan
*Türkler yaradılış olarak taşkın ruhlu ve çok hareketlidirler. Bunun sebebi ise Bozkır Kültürüdür. Bozkır Kültürü'nde Türklerin; kendi şehirleri içerisinde özgürce at koşuşturmaları ve göçebe bir yaşam içinde olmaları Türklerin taşkın bir ruh taşımaları ve bu özelliğinde genlerine işlemelerine neden olmuştur. Fakat göçlerin asıl sebebi bu özellikleri değildir.
Bunlar;
1- Ekonomik Nedenler; Nüfusun artması, anayurt topraklarının büyük hayvan sürülerini otlatmaya yetmez hâle gelmesi ve kuraklıkların hüküm sürmesi asıl sebeptir. Bu yüzden, hem nüfusları az, hem de toprakları çok verimli olan komşu ülkelere doğru ilerlediler. Başlangıçta ele geçirdikleri yeni topraklar hemen hemen ıssızdı ve bunlara sahip görünenler de o verimli yerleri öylece bırakmışlardı.
2- Bağımsızlık Duygusu; Bazen Türkler de yabancıların baskısına uğruyor ve özellikle bozkır hayatı yaşayan boylar yurtlarını terketmek zorunda kalıyorlardı. Çünkü, yabancı bir devletin idaresinde olmak, bağımlı yaşamak onların katlanabileceği bir durum değildi ve hür ve bağımsız kalmak Türklerin asıl özelliği idi.
3- İklim; Orta Asya'nın olumsuz iklim yapısı, Yazın kuraklık kışın ise aşırı soğuklar.. gibi zor iklim şartları Türkleri göçe zorunlu bırakmıştır.
4- Türklerin Cihan hâkimiyeti düşüncesi; Yani Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar her yeri fethetme arzusu Türkleri başka bölgelere yöneltmiştir.
5- İç Karışıklıklar; Türkler'in kendi aralarındaki dağınık yaşam tarzı boylar şeklinde yaşamayı doğurmuş. Bu boylar arasında zaman zaman siyasi anlaşmazlıklar gerçekleşmiş bu da bazı çatışmalara dönüşmüştür. Bu da Türklerin göçlerinde önemli bir yer taşımaktadır.
6- Salgın hastalıklar; Orta Asya'da hayvanlardan yayılan hastalıklar da Türkler'in göçünde etkili olmuştur.
Cumhurbaşkanlığı Forsu ve Arması
Ramazan
• Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu: Türk Bayrağı ile Cumhurbaşkanlığı Arması'nın birleşmesi ile oluşmaktadır. Türkiye'yi, Türkiye Cumhurbaşkanlığı'nı ve Cumhurbaşkanı'nı temsil eden, Türkiye'nin resmî simgelerinden birisidir.
•Tarihçe
Günümüzde kullanılan fors ve armanın kökeni, ilk kez ne zaman kullanılmaya başlanıldığı ve neye dayanarak kabul edildiğine dair resmî bir belge yoktur. Fakat tasarlayanın Mustafa Kemal olduğu bilinmektedir. Forsun kullanımına dair var olan en eski belge Mustafa Kemal'in Millî Mücadele'nin son günlerinde, Eylül 1922'de İzmir'deki bir seyahatinde çekilen fotoğrafıdır. Fotoğrafta Mustafa Kemal'in otomobiline çekilmiş hâlde görülen bir flama vardır ve bu flama günümüzde kullanılan forsun bir benzeridir. Fotoğraftaki bu flama günümüzde Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi'nde sergilenmektedir.
Cumhuriyet kurulduktan sonra ise resmî simgelerin düzenlenmesine gidilmiştir. Bu konuda yapılan ilk eylem 3 Mart 1924'te Abdülmecid'in forsunu kullanımdan kaldırmak olmuştur. 22 Ekim 1925’te ise cumhurbaşkanlığı forsunu resmî anlamda düzenleyen ilk belge olan Sancak Talimatnamesi yürürlüğe konmuştur. Talimatnameye göre hilâl ve yıldız bayrakta olduğu gibi kullanılıyor, güneşten çıkan ışınlar ise 20 tane olmak üzere kullanılıyordu. 18 Şubat 1978'de getirilen yeni bir düzenleme ile armada yer alan ışın sayısı 16'ya düşürülmüştür. Günümüzde yürürlükte olan 25 Ocak 1985 tarihli yasada da fors bu haliyle kullanılmaktadır.
• Cumhurbaşkanlığı Arması'nda ki 16 Büyük Türk Devleti, Hüküm Yılları Aralığı ve Kurucuları;
-> Büyük Hun İmparatorluğu (MÖ 220 - MS 216) Kurucusu:Teoman
-> Batı Hun İmparatorluğu (MÖ 48 - MS 216) Kurucusu: Pi
-> Avrupa Hun İmparatorluğu (375-469) Kurucusu: Balamir
-> Ak Hun İmparatorluğu (420-552) Kurucusu: Aksuvar
-> Göktürk Kağanlığı (552-745) Kurucusu: Bumin Kağan
-> Avar Kağanlığı (565-835) Kurucusu: I. Bayan
-> Hazar Kağanlığı (651-983) Kurucusu: Böri Şad
-> Uygur Kağanlığı (745-1368) Kurucusu: Kutluk Bilge Kül Kağan
-> Karahanlı Devleti (840-1212) Kurucusu: Bilge Kül Kadir Han
-> Gazne Devleti (962-1183) Kurucusu: Alp Tigin
-> Büyük Selçuklu Devleti (1040-1157) Kurucusu: Selçuk Bey,Tuğrul Bey
-> Harezmşahlar Devleti (1097-1231) Kurucusu: Kutbeddin Muhammed
-> Altın Orda Devleti (1236-1502) Kurucusu: Batu Han
-> Timur İmparatorluğu (1368-1501) Kurucusu: TimuR
-> Babür İmparatorluğu (1526-1858) Kurucusu: Babür Şah
-> Osmanlı İmparatorluğu (1299-1922) Kurucusu: Osman Gazi
Türkiye'nin Nükleer Bombası Var mı, Türkiye'de Nükleer Bomba Var mı?
Ramazan
Türkiye'nin Nükleer Bombası Var mı, Türkiye'de Nükleer Bomba Var mı?
Ramazan
- Öncelikle bu iki cümleyi ele alırsak, ne kadar bu cümleler birbirine çok benzese de aralarında çok büyük bir fark vardır. Şöyle ki; İlk cümle ile başlayalım.
* Türkiye'nin Nükleer Bombası var mı?
2. Dünya Savaşı'nın sonunda başlayan ''Nükleer Silah Akımı''na katılmadığımız, daha doğrusu Türkiye'nin politik ve askeri gücünü artırmak için nükleer çalışmalara yeltendiyse de ABD tarafından izin verilmediği için kendi nükleer bombamızı yapmamış bulunmaktayız.
* Türkiye'de Nükleer Bomba Varmı?
Bilindiği gibi Türkiye 1952 yılında NATO'ya girmiştir. Bu süreçte Türk Ordusu'nda büyük bir teknoloji değişimi yaşandığı gibi, Dünya üzerindeki büyük krizlerde de önemli rollleri oynamak zorunda kalmıştır. Bunlardan en önemlilerinden biri de Türkiye'yi nükleer silah ile tanıştıran, ABD İle SSCB arasında yaşanan Küba Füze Krizidir.
1960'lı yılların başında SSCB'nin Küba'ya, ABD'nin buna karşılık da Türkiye'ye nükleer başlıklı füzeler yerleştirilmesi ile başlamış ve Dünya büyük bir nükleer savaşın eşiğine gelmiştir. Bu krizde ABD, Türkiye'de İzmir'e bağlı çeşitli köylere 15 adet Hiroşima'ya atılan atom bombasından 100 kat daha güçlü (1.44 megaton gücünde) Jüpiter Füzesi yerleştirmiştir. Bu füzelere ilk başlarda IRBM Füzesi denmekteydi. Türkler daha sonra bu ismi İbrahim Füzesi olarak değiştirmiştir. Türkiye'nin bu füzeleri kontrol edebilecek personeli olmadığı için 2.000'e yakın subayımız ABD'ye eğitime gönderilmiştir. İyi bir eğitim alan Türk Subayları, 18 Nisan 1962'de deneme atışı gerçekleştirir. NASA'nın Cape Canaveral'daki üssünde tamamen Türklerin komutasındaki bir Jüpiter füzesi başarıyla fırlatılır. Daha sonra ise ABD ile SSCB arasında füze krizinin çözülmesinin ardından 22 Ekim 1962'de füzeler tamamen Türk ordusuna devredildi. 1963’te ise füzeler tamamen söküldü. Türkiye, füzelerin sökülmesine karşı çıktıysa da daha sonra daha etkili bombalar getirme sözü verildi ve aradan zaman geçtikten sonra İncirlik ve bazı diğer üslere nükleer bombalar yerleştirildi.
Peki Günümüzde Türkiye'de Nükleer Bomba Varmı?
ABD'nin günümüzde Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye'de nükleer üsleri bulunmaktadır. Türkiye'de güçleri ve detayları tam bilinmeyen B-61 Atom Bombaları'ndan 60 ile 70 arasında bomba bulunmaktadır. Bu bombalardan 50 tanesi ABD'nin büyük bir kriz anında Türkiye'nin onay verdiği taktirde kullanılması mümkündür. Geriye kalan 10 ile 20 arasındaki bomba ise Türk F-16'larına entegre imkanı verilmiştir. Ama bu bombaların özel kodlarını ABD vermediği için bombayı ABD'den izinsiz atmamız imkansızdır.
Peki bu bombaları ne şekilde kullanabiliririz? derseniz, yukarıda belirttiğim gibi bu bombaları ABD'den izinsiz patlatmamız imkansızdır. ABD'nin izin vermesi için ise büyük bir devletle amansız savaşa girmesi ve Türkiye'nin o savaşta ABD ile aynı safta savaşması gerekmektedir. Veya ABD'nin hoşnut olmadığı bir ülke ile Türkiye'nin savaşa girdiğinde ABD'nin izin vermesi çok çok küçük bir olasılık taşımaktadır.(Bu olasılıklar düşman ülkesine ve büyüklüğüne göre değişmektedir. Ayrıca ABD'nin izni olduğunda dahi bu bombaları savaş uçakları ile atmak oldukça zor ve bir hayli tehlikelidir.) Ayrıca İncirlikteki B-61 türü bombaların 2017'de daha etkili modelleri ile değiştirileceği açıklanmıştır.
İlk Kadın Hükümdar Tomris Hatun ve Destanı
Ramazan
Milattan önce 6. YY'da yaşayan İskit-Saka Kraliçesidir. Türkleri tek bi çatı altında toplayıp Turan Birliği'ni sağlayan Alp Er Tunga'nın torunudur. Ayrıca tarihte bilinen ilk kadın Hükümdardır.
Tomris Hatun Dönemi'nde Saka Devleti kendi tarihinin en parlak dönemini yaşamıştır.Tomris Hatun, bölgedeki hakimiyeti sağlamış fakat bu hiç kolay olmamıştır.Güneylerinde bulunan Pers İmparatorluğu ile amansız mücadelelerde bulunmuş, gerçekleştirdiği mücadelelerden en ünlüsü ise Pers İmparatoru Kiros ile verdiği mücadelelerdir.
İmparator Kiros sürekli olarak Saka Devleti topraklarına akınlar düzenliyor ve Saka halkına büyük kayıplar yaşatıyor. Saka Türkleri ise İmparator ile mücadeleye girmeden önce daha iyi bir ortamda savaşabilmek için geri çekiliyorlardı. Bu durumdan sıkılan Kiros, Tomris Hatun'a bir elçi gönderir ve devletinin kendine bağlanmasını ayrıca kendisi ile evlenmesini ister. Bunun sonucunda ise Tomris Hatun ve Devleti ile uğraşmayacağını belirtir. Tomris Hatun, Kiros'un bu isteğini reddeder ve Kiros yüzlerce fil, savaş için eğitilmiş binlerce köpek ve 100.000 kişiyi aşan büyük bir ordu toplayarak Saka Devleti'ne saldırır. Tomris Hatun ise 9.000'i kadından oluşan 13.000 kişilik ordusunu toplar ve uygun bir bölgede Kiros'u beklemeye başlar. Kiros Ordusu'nu Tomris'in bir kaç km ötesinde mevziler ve plan yapmaya koyulur. Bu sırada Kiros'un aklına bir hile gelir ve savaş meydanında bir çadıra kendi emrinde bulunan güzel kadınları ve bi kaç nöbetçiyi koyar. Sabaha karşı Tomris Hatun'un oğlu çadıra bir saldırı düzenler ve nöbetçileri öldürüp kadınlarla eğlenmeye başlar. Olaydan bi kaç saat sonra Kiros çadıra saldırır ve oradaki Tomris'in oğlu da dahil tüm Sakaları öldürür. Bu olayı haber alan Tomris çok üzülür ve büyük bir yemin eder:
''Kana susamış Kiros, sen oğlumu mertlikle değil içtikçe zıvanadan çıkaran şarap ile öldürdün. Ben de seni kana doyuracağım.'' der.
Akabinde gerçekleşen savaşta, Tomris askeri dehasını kullanarak kendisinden on kat güçlü bir orduyu tamamen yok eder. Kiros ise ölülerin arasındadır ve Tomris Hatun, Kiros'un ölüsünü Otağı'na getittirir. Kiros'un kafasını keserek kan dolu bir fıçıya kor ve;
''Hayatında kana doymamış Kiros, seni şimdi kan ile doyuruyorum.'' der.
Savaştan sonra Tomris Hatun, katıldığı tüm savaşlarda bizzat komutanlık yapar ve devletin sınırlarını büyük ölçüde genişletir. Tomris Hatun'dan etkilenen Yunan Halkı Tomris'e ''Leydi ve Origana'' demiştir.