Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.
Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.
2. abdulhamid
khan
ilk kanun-i esasi (yani anayasa) hazırlanırken endişeliydi. bu endişesini başkâtip tahsin paşa’ya açtı:
“bir hükümdar için lazım olan şey, memleketin menfaatidir. eğer bu menfaat kanun-i esasi’nin ilanında ise o da yapılıyor; fakat uygulanır mı? türk’ün menfaati korunur mu? burasını kestiremiyorum!”
bu endişesinde ne kadar haklı olduğunu meşrutiyet meclisinden çıkan neticeler açıkça gösteriyor.
mithat paşa bir anayasa taslağı hazırlamıştı. hukuk bilgisinden yoksun olan mithat paşa’nın hazırladığı anayasaya göre, meşrutiyet meclisi 120 üyeden meydana gelecek, üyelerin üçte biri hükümet tarafından –sadrazam olduğuna göre bizzat kendisi tarafından- tayin edilecekti. tayinle gelen meclise “milli meclis” demek elbette mümkün değildi ve böyle tuhaflıklar ancak mithat paşa gibi birisine yakışırdı. bakanlarla yüksek memurlar da milletvekili sayılacaktı. türkçe’nin yanı sıra müslüman olmayan milletlerin konuştuğu diller de resmi dil sayılacaktı.
sultan abdulhamid bu maddeye şiddetle karşı çıkmış, resmi dil olarak türkçe’nin dışında hiçbir dilin kabul edilemeyeceğini söylemiştir.
meşrutiyet ilanının arifesinde sınırlardan kötü haberler geliyordu. sırbistan ile karadağ isyan halinde bulunuyorlardı. bosna-hersek’teki ayaklanma da sürüyordu. osmanlı ordusu isyanları bastırmak için belgrad’a girmek üzereyken rusya harekete geçmiş, şiddetli bir nota vermişti. rusya ile savaşmak istemeyen padişah, sırplar ve karadağlı isyancılarla iki senelik bir anlaşma imzalamak zorunda kalmıştı.
yine de durum giderek gerginleşiyordu. ruslar sık sık iç işlerimize karışmaya başlamışlardı. 1876 yılının son günlerinde istanbul haliç’teki tersanede meşhur “tersane konferansı” toplandı. dışişleri bakanı safvet paşa’nın başkanlığında yapılan konferansa osmanlı’dan başka ingiltere, almanya, fransa, rusya, avusturya, macaristan ve italya delegeleri ile istanbul’daki büyükelçileri katıldı.
toplantı 29 gün sürdü. ama rus delegelerinin istekleri bitmiyordu… mithat paşa ve yandaşlarının kafasında “rusya ile savaşıp ‘kahraman’ olarak tarihe geçmek” yatıyordu. konferans sırasında ve konferans sonrasında savaş çığlıkları atıyorlardı. osmanlı-rus savaşı çıktığı takdirde, ingiltere’nin osmanlı devleti’ni destekleyeceğini sanıyorlardı. oysa istanbul’daki konferansa katılan ingiltere delegesi salisbury, ingiltere’nin türkiye’yi desteklemesinin mümkün olmadığını söylüyordu.
bunu gören padişah, konferansın son günlerinde bakanları saraya davet ederek huzurunda tartışmalarını söyledi. mithat paşa ve taraftarları mutlaka savaş istiyorlar ve ısrar ediyorlardı. mithat paşa sadrazamdı. sultan abdulhamid, askerin durumunu, hazineyi ve mühimmatların vaziyetini öğrenmek istedi. bu soruya birbirini tutmayan cevaplar geldi. bunun üzerine padişah durumu kendi aralarında görüşmelerini ve kesin bir rapor düzenleyip kendisine getirilmesini istedi. bakanlar bir odaya çekilip uzun uzun görüştüler. ve abdulhamid’e sadece laftan ibaret bir rapor sundular.
“böyle durumlarda savaşmak için askerin kuvvetine bakılmaz, bunda güç ve kuvvet aranmaz. biz anadolu’ya 400 atlıyla geldik. yine 400 kişi kalıncaya kadar savaşmak lazımdır.”
padişah bunları okumuş ve “vay gidi ahmaklık vay! rumeli’nin bütün bütün elden gitmesine sebep olacaklar!” demişti.
cevdet paşa bu savaşı anlatırken, haklı olarak şu benzetmeyi yapar:
“mithat paşa tüfeği doldurdu. damat mahmut paşa üst tetiği çıkardı, redif paşa ateş etti! bu üç kişi devletin başını bu felakete uğrattı…”
nihayetinde hazırlatılan bir anayasa ile ilk kanun-i esasi ilan edildi. böylece osmanlı devleti’nin idare şekli mutlakıyet iken meşrutiyet oldu.
öte yandan padişahın temsil ettiği “barış” fikri ile mithat paşa gibilerinin sözcülüğünü yaptığı “savaş” fikri sürekli çatışıyordu. meclis’ten toplanıp karar vermesi beklendi. paşaların yaptığı hararetli konuşmalardan etkilenen meclis, tersane konferansı’nın tekliflerini reddetti. delegeler dağıldı.
meclis açıldığı zaman günlerce şenlikler yapılmıştı. bu durumda 56’sı müslüman, 40’ı gayrimüslim olmak üzere toplam 96 milletvekilinden meydana gelen bu parlamento, demokrasinin öncülüğünü yaptıkları iddiasıyla ortaya çıkan avrupalıları bile çoğulcu görüntüsüyle şaşırtmıştır. çünkü o tarihte azınlıkların ve yönettikleri diğer milletlerin bu denli ağırlıkla temsil edildiği başka bir meclis bulabilmek mümkün değildi. ama daha ilk toplantıda gruplaşmalar başlamıştı. mecliste türkçe bilmeyen milletvekilleri vardı. yarardan çok zararı olduğu belli oluyordu. problemleri çözmek için gelmişlerdi, ama kısa süre sonra kendileri problem olmaya başlamışlardı. bu kargaşada osmanlı-rus savaşı, diğer adıyla 93 harbi patlak verdi.
bu savaş, o dönem için “dünyanın üç büyük savaşından biri” sayılır. (diğer ikisi 1870’de almanya ile fransa, 1904’te japonya ile rusya arasında olmuştur.)
savaşa giren iki imparatorluğun kuvvetleri de hemen hemen birbirine denkti. sadece rusların tuna üzerine ilk anlarda yığdıkları kuvvetler, osmanlılardan üstündü. savaş anadolu ve rumeli cephelerinde başlamıştı. çığ gibi büyüyordu…
iki ay sonra rus orduları tuna’yı geçmeyi başardılar. burada başarısız olan abdulkerim nadir paşa, ihmalleri yüzünden harp divanına sevk edildi. ruslar ilerleyişine devam etti. rus ordusu, general gurko’nun komutasında şıpka geçidi’ni işgal ederek osmanlı birliklerinin arasındaki yolu kesmiş oldu.
ilk büyük zafer plevne’de kazanılmıştır. gazi osman paşa’nın bir haftada bütün ağırlıklarıyla şehre ulaşıp tertibat alması, dünya tarihinde ender rastlanan bir durumdur. ruslar, plevne önlerine geldiği zaman osman paşa’yı karşısında bulmuştur. yorgun osmanlı askerine baskın yapmış, fakat yaklaşık 2 bin 800 ölü ve büyük miktarda yaralı bırakarak çekilmek zorunda kalmıştır. 10 gün sonra ruslar 50 bin asker ve 184 topla plevne’ye saldırdı. osman paşa’nın ise 58 topu ve 23 bin askeri vardı. ruslar ağır kayıp vererek geri çekildi. dünya’nın tanınmış savaş muhabirleri bu muhteşem askeri ve komutanını tanımak için plevne’ye geliyorlardı… ve dünyanın gözü önünde rus orduları üçüncü defa saldırıya geçiyorlardı… bu sefer rus çarı ve romanya prensi de katılmış, 432 topla plevne’yi dövmeye başlamışlardı. 11 eylül 1877 günü rus-romen orduları büyük taarruzu başlattılar. osman paşa 23 bin askerle düşmanı göğüsledi. savaş tam 12 saat sürdü. çok kanlı geçti ve osman paşa’nın kesin zaferiyle sonuçlandı.
rus çarı, osmanlı direnişini kırmak için 25 bin asker daha getirmişti. kaledeki müdafiler “ölürüz de plevne’yi moskof’a vermeyiz!” diyerek direniyorlardı. plevne iki ay daha direndi. fakat açlık baş göstermişti. bu durumda toplanan savaş meclisi, kuşatmayı yarmak için huruç harekatına karar verdi.
ne yazık ki, en önde giden osman paşa, yara alınca askerin maneviyatı sarsılmış ve bozgun baş göstermişti. gazi osman paşa, içi kan ağlayarak teslim oldu.
rus çarı kendisine esir değil, misafir muamelesi gösterdi. kahramanca savunma yapan düşmanın üstünlüğünü kabul ediyor, ona saygı duyuyordu.
bu savaşta türk ordusu, iyi idare edildiği takdirde neler yapabileceğini dünyaya bir kere daha ispat etmiş, bir kere daha parmak ısırttırmıştır.
plevne düşmüş, rusların 150 bin kişilik muazzam ordusunun önünde bir engel kalmamıştı. ruslar meriç’i geçip, edirne’yi işgal ettiler. devamında yeşilköy’e dayandılar.
kafkas cephesinde de işler iyi gitmiyordu. ruslar kars’a girmiş, ancak kars ile erzurum arasında durdurulabilmişti. bu durumda barış yapmaktan başka çare kalmamıştı.
nihayet ayastefanos anlaşması imzalandı. (3 mart 1878).