sotarih
tarih addicted
En Beğenilen Yazar Sırası
:
5
Toplam Başlık Sayısı
:
26
Toplam Puanı
:
264
Toplam Giri Sayısı
:
252
Bu Ayki Puanı
:
-3
En Aktif Yazar Sırası
:
5
haarp'ın gücü
insearchofsunrise
HAARP'ın yapabileceklerini kısaca şöyle sıralayabiliriz;
1- İklimleri değiştirmek
2- Suni Deprem yaratabilmek
3- İnsan bilincini kontrol edebilmek
4- Sel ve kuraklık oluşturabilme
Komplo teorilerine göre HAARP, gölcük depreminin de sorumlusu olabilir. İşte Gölcük Depreminde yaşanılan tesadüfler
*Deprem günü Gölcük'de basit bir devir teslim töreninde ABD'li ve Israil'li üst düzey komutanların oluşu,
*Deniz üssünde hiç bir Türk subaya giriş izni verilmeyen bir ABD deniz altısının oluşu,
*Olay daha dünya basınına yansımamışken İsrail'lilerin yardım çalışmalarına başlamış olması,
*Depremden önce denizde büyük bir ateş topu ortaya çıkması,
*Gökyüzü renginin değişmesi,
*Depremin beklenenden uzun sürmesi,
*Telefonların çalışmaması.
Kaynak: http://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/haarp-157
Wright Kardeşler
insearchofsunrise
17 Aralık 1903'te tarihin ilk insanlı uçak uçuşunu gerçekleştirmişlerdi.
Orville ilk denemesinde 12 sn uçmuş ve 37 m yol kat etmiştir, aynı günkü ileri denemelerinde ise bu süreyi 59 sn ye kadar çıkarmış ve 260 m'ye kadar yol kat etmiştir.
O ilk uçuşun meşhur fotoğrafı ise budur:
Amerika Birleşik Devletleri'nin Tarihi
insearchofsunrise
Bugün bildiğimiz Amerika, tarihin sömürgecilik kuklası olan Kristof Kolomb ile başlar. Kolomb Amerika'ya vardığında yerli halk ile (Kızılderililer) karşılaşmış hizmetinde çalıştığı İspanya kraliçesine şu mektubu yazmıştır.
"Yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına Majestelerin önünde ant içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar. Elli adamla bu halkın hepsini boyunduruk altına alabilir ve onlara her istediğimizi yaptırabiliriz. "
Anlayacağınız üzere herşey Kolomb haysiyetsizinin yüzünden çıkmıştır.
Şimdi gelelim Kolomb'dan öncesine. Bu yerli halk buraya nasıl geldi?
Kızılderililerin Amerika'ya tam olarak ne zaman geldiği bilinmemektedir. Fakat çoğunluğunun buzul çağında Beringia üzerinden geldiği kabul edilmektedir.
Son buzul çağında deniz seviyesi o kadar alçalmıştır ki (150 m'lere kadar) Asya ve Kuzey Amerika arasındaki denizin altında kalan Beringia üzerinden yürünebilir hale gelmiştir.
Alaksa ile Sibirya'yı birbirine bağlayan Beringia, yerlilerin öncelikle Alaska'ya oradan da Amerika'ya geçmesini sağlamıştır. Bu göç dönemi 40.000 yıl öncesinden başlar ve 15.000 yıl öncesine kadar devam eder.
Resim: Beringiya
M.Ö. 18000 ile M.Ö. 8000 yılları arasında göçen bu kesim ise Paleo Kızılderililer olarak adlandırılır. Paleo kızılderililer zamanla Amerika'nın dört bir yanına saçılıp, buralarda kabileler kurmuşlar yerleşmişlerdir.
Zaten son buzuk çağının ardından suyun yükselmesiyle Beringiya yine sular altında kalmış ve oradan göç mümkün olmamaya başlamıştır.
Daha sonra yayılan nüfus Güney Amerika'ya kadar ulaşmış ve buralarda İnka İmparatorluğu gibi dev imparatorluklar kurulmuştur.
Daha sonra ise zalim Kristof Kolomb'un seferleri başlamış ve ne huzur ne de düzen kalmıştır.
Osmanlı İmparatorluğunda Yahudilerin Tarihi
insearchofsunrise
Öncelikle şunu belirtmek lazım: Osmanlı Devleti Yahudilerin Dünya üzerinde en rahat yaşadığı yerlerin başında gelir. Osmanlı'dan önce yahudilerin yaşam hakkı bile sınırlıydı.
Şimdi başlayalım Osmanlı'daki Yahudilerin durumuna.
Yahudiler Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans)'dan önce bile anadoludalardı. Nadoludaki tarihlerinin M.Ö 4. yy'a kadar dayandığı söylenir. Selçuklu Devleti Yahudilere kucak açmış vergi karşılığında onların Anadolu'da barınmasına izin vermişti. Osmanlı devleti kurulduktan sonra ise Bursa'nın fethi ile birlikte Yahudilerin bu topraklara geri gelmesine izin verildi ve burada özgür bir şekilde yaşam sürdüler. Mal mülk sahibi oldular.
Osmanlı Devleti gerçek anlamda Yahudilerle ilk defa İstanbul'un fethinden sonra iç içe oldu. Anadolu topraklarını ele geçiren Osmanlı bu topraklarda var olan Yahudilerle iç içe bir yaşam sürmek durumunda kaldı.
Yahudiler o dönem Rumca konuşuyorlardı ve bu Yahudilere Romanyot denirdi.
Yavaş yavaş Osmanlı vatandaşı olan Yahudiler buradaki yaşamın rahatlığını diğer Yahudilere de anlatınca Avrupa'dan kovulan yahudiler teker teker Osmanlı'ya gelmeye başladılar.
Öte yandan Fatih Sultan Mehmed de Yahudilere çok güveniyordu. İstanbul fethedildiğinde Haliç neredeyse Yahudi egemenliğindeydi. Fatih Anadoludaki Yahudi cemiyetlerine de mektup göndererek oradakileri de İstanbul'a çağırdı. Gerçi Fatih Suktan Mehmet İstanbul'un kuşatılması sırasında yahudilere "Eğer yardım ederseniz, din ve vicdan özgürlüğünüz olacak, sinegoklar onarılacak" demişti ve sözünü de tuttu. Hatta bir süre sonra Yahudileri belirli vergilerden de muaf tuttu. Fatih'e göre Yahudiler Hristiyanlardan daha yakındı bize.
1470'de Bavyera Kralı bile ülkelerinden kovmuştu Yahudileri onlar da Osmanlı'ya geldiler.
1492 yılında ise II. Bayezid İspanyolların elinden kaçan büyük bir Yahudi kafilesini Osmanlı'ya kabul etti. Ve bunları yükselme döneminde Osmanlı için kalifiye eleman olarak nitelendirdi ve kritik yerlerde görevlendirdi. Hatta II. Bayezid şu ünlü sözlerini söyledi
« Bu Krala (Ferdinand) nasıl akıllı ve uslu Fernando diyebiliyorsunuz?
Kendi ülkesini yoksullaştırıyor ve benimkini zenginleştiriyor. »
Nitekim de öyle oldu. Barut imalata ve top dökümü konularındaki uzmanlıklarını Osmanlı'da değerlendirdiler ve bu şekilde Osmanlı donanması çok güçlendi.
Tüm Avrupa Yahudileri kovuyordu. 1497'de de Portekiz 4-14 yaşları arasındaki tüm çocukların vaftiz edilerek Hristiyanlaştırılacağını belirtmişti. Bu da Yahudilerin dinlerini yaşayamaması demekti. Onlar da soluğu Osmanlı'da buldular.
Özellikle 15. ve 16. yy'ın Osmanlı'nın yükseliş dönemi olduğunu da göz önünde bulundurursak Yahudiler için Osmanlı o dönemler yeryüzündeki en kıymetli yerdi.
Osmanlı'ya da faydaları olmadı değil. Mesela Osmanlıya ilk matbaa'yı Yahudiler getirdi. Daha sonra Osmanlı'da devlet makamlarında da yükselmeye başladılar. Aslen bir harmoni mevcuttu. Rahat bir şekilde bir İslam devletinde dinlerini yaşıyorlardı.
Osmanlı Yahudiler için sanki bir kurtuluştu, Yavuz Sultan Selim, Mısır'ı fethettiğinde Yahudiler Osmanlı'yı ayakta karşıladılar. Yavuz Sultan Selim, Yahudilere o kadar güveniyordu ki sarayın mali işlerini, hatta para basımını bile Yahudilere bırakmıştı.
Kanuni döneminde de Osmanlı'ya müthiş bir sevgi vardı. Kanuni Macaristan'ı fethetmeye gittiğinde ülkede sadece Yahudiler kalmıştı, diğer herkes göç edip ülkeyi terk etmişti. Ama onlar da kendilerine verilen görevleri yaptılar. Yolsuzluk yapanı Devlete bildirdiler, imparatorluğun çıkarları için çalıştılar. O dönem yahudilerinin bugünkü İsrail hükümetinin başındaki yahudilerle alakası yoktu.
16. yy'da da bu durum böyle devam etti. Hristiyanların fethettiği her yerden Yahudiler kaçıyor, Osmanlı'ya geliyorlardı. Yahudiler resmen Papa'dan nefret ediyordu.
Kanuni Kudüs'ü fethettiğinde de derin bir nefes aldılar.
Hatta eski diplomat Abba Eban, Mon Peuple adlı kitabında şöyle der:
« İranlılardan, Romalılardan ve her istilacıdan sadece zulüm, kan ve işkenceye lâyık görülen Kudüs ve Yahudi halkı, Ancak Yavuz Sultan Selim'in Kudüs'ü fethetmesinden ve bu fethin Kanuni tarafından takviye edilmesinden sonradır ki, insanca yaşamanın, eşitliğin ne demek olduğunu ve huzur tadının ne anlama geldiğini öğrendi. »
Bunun üzerine Kanuni'nin Kudüs duvarlarını tamir ettirmek için Mimar Sinan'ı görevlendirmesi ise Yahudilerin gönlünü feth etmiştir. Yahudiler Kanuni'ye gönülden bağlanmışlardır. Hatta hala İsrailliler bile o dönemden dolayı minnnettarlıklarını sunarlar.
Herşey çok iyi gidiyordu, ta ki Sokullu Mehmet Paşa hançerlenip öldürülünceye kadar. Şimdi işler değişecekti...
İsveç Tarihi
bjornzkan
Bundan neredeyse 14.000 yıl önce, günümüzde isveç'in bulunduğu yer kalın bir buz kütlesi ile kaplıydı.
İsveç'e ilk insan akımı milattan önce 8000-6000 arasında, buz çağının sonlarına doğru oldu
bunun sebebi ise sıcaklığın artmasıdır. bu isveç'i yaşanabilir bir ülke haline getirmiştir.
İlk isveçli insanlar taş çağında kıyı kenarlarında yaşayan balıkçılardan ve avcılardan oluşmaktaydı.
milattan önce 4.000'lerde ise isveç, tarım ile tanıştılar. çiftçiler, taştan yapılma aletleri dönemin tarım aracı olarak kullanmışlardı.
savunma ve avcılık içinse yine taştan yapılma silahlar kullanılmaktaydı. milattan önce 2.000'den sonra ise isveçliler bronzu nasıl kullanabileceklerini öğrendiler.
bronz çağ dönemindeki isveçli ustalar bronzdan eşyalar yapmak konusunda ve el işçiliğinde oldukça yetenekliydi. Bronz çağda isveçliler atları ve iki tekerlekli arabaları kullanmaya başladılar.
milattan önce 500 yılları civarında isveçliler bu sefer demir ile tanıştılar. demir çağı sırasında isveçte toplu yerleşimler baş göstermiş. ve ekonominin ve sosyal hayatın temeli tarım olmuştur.
demir çağının ilerleyen zamanlarında İsveçliler ve romalılar iletşime geçmişler, romalılar isveçlilerden köle, kürk gibi şeyler alıp akdenizdeki varlıklı insanlara satmışlardır.
Yarın veya ondan sonraki gün viking dönemi isveç'ini ele alacağım.
İngiltere Tarihi
drwail
Anglosaksonlar 6 ve 7. yüzyıllarda birbirine rakip küçük krallıklar kurdular. 8. yüzyılda Roma İmparatorluğu ve İrlanda’nın etkisiyle Hıristiyanlığı kabul ettiler. 795’te başlayan İskandinav istilası 11. yüzyılın başına kadar birkaç defa tekrarlandı. Danimarkalı Büyük Knud, Büyük Britanya adasını tamamen fethetti. Anglosakson hanedanından Edward (1042-1066) Ingıltere'nin bağımsızlığını sağladı.
1215'de İngiltere Kralı John'a karşı ayaklanan asiller bu krala zorla Magna Carta adlı bir belge imzalatıp ilk defa o zamana kadar ancak tanrıya karşı yetkileri olduğu kabul edilen kralın halka karşı yetkileri de olduğunu kabul ettirmişlerdir. Bu belgenin insan haklarıyla ilgili ilk yazılı antlaşma olduğu kabul edilir.
Daha sonra 14 ve 15. yüzyıllarda İngiltere Krallığı birtakım sosyal, dini, siyasi karışıklıklara sahne oldu. 1349'da İngiltere'ye gelen "Kara Ölüm" adı verilen Büyük Veba Salgını İngiltere nüfusunun çok büyük bir oranının ölmesine, şehirsel ve kırsal nüfusunun önemli kısımlarının kaybolup ülkenin sosyal ve ekonomik hayatının yeniden değişik kurumlarla yenileşmesine neden olmuştur. 1455-1487 döneminde York Hanedanı taraftarları ile Lancaster Hanedanı taraftarları arasında çıkan iki tarafın amblemi Yorkluların "beyaz gülü" ve Lancasterlıların "kırmızı gülü" dolayısıyla Güller Savaşı adını alan iç savaş İngiltere'yi çok etkilemiştir. Bu savaş sonunda Lancasterlılar galibiyet elde etmiş ve Tudor Hanedanı İngiltere Krallığı'nı eline geçirmiştir.
güldüren tarih
Medusa
2. Dünya Savaşı piyade silahları
lenny
İngiltere>Bren LMG >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Bren_LMG
Almanya>FG42 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/FG42
Almanya>Flammenwerfer 35 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Flammenwerfer_35
Almanya>Gewehr 41 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Gewehr_41
Almanya>Gewehr 43 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Gewehr_43
Almanya>Karabiner 98k >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Karabiner_98k
İngiltere>Lee Enfield >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Lee-Enfield
Almanya>Luger P08 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Luger_P08
Amerika>M1 Carbine >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/M1_Carbine
Amerika>M1 Garand >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/M1_Garand
Amerika>M1918 Browning >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/M1918_Browning
Almanya>Mauser C96 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Mauser_C96
Almanya>Mauser HSc >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Mauser_HSc
Sovyetler Birliği>Mosin-Nagant >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Mosin-Nagant
Almanya>MP 18 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/MP_18
Almanya>MP 3008 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/MP_3008
Avusturya>MP 34 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/MP_34
Almanya>MP 35 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/MP_35
Almanya>MP 40 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/MP_40
Sovyetler Birliği>PPS-43 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/PPS-43
Sovyetler Birliği>PPŞ-41 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/PP%C5%9E-41
Almanya>Sauer 38H >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Sauer_38H
Sovyetler Birliği>SKS >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/SKS
Amerika>Springfield M1903 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Springfield_M1903
İngiltere>Sten >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Sten
Almanya>StG 44 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/StG_44
Amerika>Thomson M1A1 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Thompson_M1A1
Japonya>Type 100 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Type_100
Japonya>Type 38 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Type_38
Japonya>Type 99 LMG >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Type_99_LMG
Almanya>Volkspistole >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Volkspistole
Almanya>Volkssturmgewehr 1-5 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Volkssturmgewehr_1-5
Almanya>Walther P38 >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Walther_P38
Almanya>Walther PPK >>> http://tr.wikipedia.org/wiki/Walther_PPK
2. Dünya savaşının en iyi tankı kabul edilen Tiger II (Panzerkampfwagen)
Turanimp
Ağır zırhı ve uzun menzilli topu sayesinde döneminin tanklarına karşı çok üstündü. Özellikle batı cephesinde Müttefik kuvvetlerinin neredeyse hiç ağır tankı yoktu. Bu tanka karşı savunma savaşı vermek de neredeyse imkânsızdı.
Tiger II tankı; 2500 metreden Amerikan yapımı M4 Sherman, 1800 metreden yine Amerikan yapımı M26 Pershing ve Sovyet yapımı IS-2 tankını, 1200 metreden tüm düşman tanklarını yok edebiliyordu. Naziler bu tankı propaganda için yoğun biçimde kullanmışlardır.
Bu tankın en büyük sorunu mekanik arızalardı. Tanka cephede acil ihtiyaç olduğundan yeterince denenmemiş ve sorunları giderilmemiştir. Özellikle transmisyon sorunları bazı tankların savaşmadan mürettebatı tarafından terkedilmesine neden oluyordu. Ayrıca çok ağır olamasından dolayı bazen tankı hareket ettirmek için tam gaz verilmesi gerekiyordu. Savaşın sonununa doğru Almanya'daki hammadde sıkıntısı nedeniyle zırhının çelik kalitesi düşüktü, bu da darbe dayanıklılığını azaltıyordu (Ruslar tarafından yapılan testlerde, art arda darbe alan zırhta çatlaklar oluşmuştur). Tüm bunlara rağmen Tiger II, II. Dünya Savaşı'nın en güçlü tanklarındandı. O kadar güçlüydü ki tecrübeli bir mürettebat ile 10 adet Amerikan yapımı M4A1 Sherman'ı yok ettiği asker günlüklerinde yazıldığı bilinir.
Reinhard Heydrich Suikasti
insearchofsunrise
Wannsse protokolünde Avrupa çapındaki tüm yahudilerin listesini çıkaran ve bu yahudilerin tamamının imha edilmesini niahi çözüm olarak gören Reinhard Heydrich işlemlere başlamıştı bile. Bu nedenle seveni kadar da sevmeyeni vardı.
Anthropoid adı verilen bir operasyonla İngilizlerin de desteğini arkasına alan Jozef Gabcik Jan Kubis ve timi İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinin bir savaş uçağından paraşütle atlayarak Prag'a indiler. 27 Mayıs 1942'de bu timin komutanı olan Jozef Gabcik karşı karşıya geçen bir yaya görünümünde yaya geçidinden geçiyordu. Tabi ki planlı bir karşıdan karşıya geçişti o sırada yaya olan Gabcik'in üzerine Reinhard Heydrich ve arabası geliyordu.
Resim: Jozef Kabcik ve Jan Kubis
Çek direniş örgütüne bağlı olan Gabcik silahını çekti ve Heydrich'e doğrulttu. Fakat şans işte ... Silah o an tutukluluk yaptı. Bunun üzerine Heydrich şsförüne arabayı sürmesini emretti ve silahını çıkarıp Gabcik'e ateş etmeye başladı. Bu sırada Gabcik'in görev arkadaşı Jan Kubis hemen arabaya doğru bir el bombası fırlattı ve şans eseri hem Gabcik hem de Kubis bu başarısız operasyondan sağ kurtulmayı başardılar. Ama Heydrich o kadar şanslı değildi. Bombanın yarattığı patlamadan sonra sıçrayan bir şarapnel parçası Heyrich'in beline isabet etmişti.
Heydrich Maziler için o kadar önemliydi ki Naziler, bu suikastçileri ifşa edenlere 100 bin Çek kronu ödül vereceklerini açıkladılar.
Tamı tamına 541 kişi operasyondan dolayı tutuklandı ama hala suikastçilere ulaşılamadı
16 Haziran 1942'de Karel Cruda isimli bir vatandaş 100 bin kronluk ödülün peşinden gitti ve suikastçileri ihbar etti. Ödülünü de aldı.
Resim: Karel Cruda
İhbara göre Gabcik, Kubis ve tim Aziz Kirli ve Aziz Methıodious Kilisesinde saklanıyorlardı.
İşte o an SS birlikleri (Waffen SS) kiliseyi kuşattı ve Çek timiyle çatışmaya girdiler. Nazilerden 14 kişi öldü, 21 kişi yaralandı ama timden sağ tek bir kişi bile kalmamıştı. Bazıları Nazilere teslim olmamak için intihar etmişlerdi.
İstihbaratı alan Naziler eş zamanlı olarak timin ailelerini de yok etmişlerdi tek bir canlı aile bireyi kalmamıştı.
Heydrich ise hastaneye kaldırılmıştı. Himmler kişisel doktorunu bile yollamıştı ama 4 Haziran 1942'de saat 04:30'da Heydrich, kan zehirlenmesinden öldü.
Prag kasabı hayata göçmüştü...
(bkz:Dinleyin! II. Dünya Savaşında Oradaydım Tüm Bilinmeyenleriyle Anlatıyorum)
II. Dünya Savaşı ile ilgili en iyi filmler
insearchofsunrise
http://www.tarihiolaylar.com/galeriler/ii-dunya-savasi-ile-ilgili-en-iyi-filmler-737
Bu siteyi gerçekten çok seviyorum nedeni ise gerçekten tarihi bilmeleri. Listede Pearl Harbor gibi yanlı filmlerin olmaması ve Das Boot gibi yeni neslin bilmediği şaheserleri gündeme getirmeleri vs gerçekten çok takdire şayan.
Hallac-ı Mansur
malcolm
Mansur cok buyuk bir din adami ve filozoftu(bu ikisinin birlesmesi cok zordur).Mansurun bagdatta cok sayida seveni vardi insanlar sıklıkla ona sorular sormaya bilgi edinmeye fikir almaya gelirdi fakat seveni kadar sevmeyenide vardi hatta bunlarin arasinda eski hocasi bile vardi belki ondan daha populer oldugu icin bir kiskanclikla ona dusman olmustu belkide gercekten onun yanlis dusundugunu dusunuyordu. bilemeyiz.
Mansur sıklıkla icindeki kotulugu tartiyordu onu nasil yenebilecegini dusunuyordu.Bu kadar dusunurken cilginca şeylerde yapiyordu ornegin;
Yaninda siyah bir kopekle bagdat sokaklarinda dolasir olmustu ki bu o donemin bagdat i icin gercekten delilikti kopegi goren insanlar tiksintiyle kaçisiyordu.Ordaki muslumanlara gore kopek necis hayvandi. bir musluman heleki Mansur gibi bir din adami nasil yaninda kopekle dolasabilirdi . kopege nasil dokunabilirdi Mansuru sevmeyenler hemen bunu pazar yerlerinde dukkanlarda konusmaya baslamisti ama onemi yoktu sevenleri halen cok daha gucluydu.Zaten Mansur da bunlara zerre aldiris etmiyordu o benim kara kopegim o benim icimdeki kotuluk eger ben ona tasma takmazsam o bana tasmayi takar diyordu.Ve kara kopegini yanindan ayirmiyordu.Kara kopegi seviyordu yemegini onunla paylasiyordu icindeki kotulugu sevgiyle yenmeye çalisiyordu.Oylede oldu kotuluk mansura boyun egmisti mansur otur dedigi zaman oturuyor yuvarlan dedigi zaman yuvarlamiyordu artik o Mansura degil Mansur ona emir veriyordu.
Mansur icindeki kotulugu yendiginden emin olduktan sonra Bagdattan ayrilmaya karar verdi artik ulke ulke gezip Allah a inanmayan insanlara Allah'i anlatacakti.Her seyini birakip şehri terk etti.Bir cok ulke gezdi cokça çesit insanla tanişti zerdustu,budisti bir cok insanla gorustu, konuştu,tartisti ve bunu yaparken karşidakine saldirircasina konusmuyordu hayir dediklerinin hepsii yanlis bu bu bu sebepten demiyordu.Cunku o artik kotulugu nasil yenebilicegini ogrenmisti kotuluk onun uzerine yuruyerek yenilmiyordu tam aksine daha cok alevleniyordu kotulugu yenmenin tek yolu sevgiydi bu kendinde işe yaramisti baska insanlardada yariyabilirdi.Insanlarin dediklerini elestirmeden kendi dusuncesini paylasiyordu ve bunu oyle bi kibarlikla yapiyordu ki insanlar ona hayran kaliyordu ve zamanla onun etkisinde kalip kotulugu yeniyorlardi.Tanistigi bir cok insan Allah'a inanmisti ama Mansur inanmayanlardanda umidi kesmiyordu onlarla iletisimini bitirmiyordu onlarla mektuplasmalara devam ediyordu.
Mansur onlarca ulke gezdikten sonra tekrar Bagdat a dondugunde bir hayli degismisti hem daha bilge hem daha yaşli bir adam olmuştu yalniz degisen tek sey mansur degildi Bagdatta degismisti ilmin şehri bagdat o gun dev bir siyasi karmaşanin icindeydi ilmin şehri kavganin dovuşun şehrine donusmustu(suan oldugu gibi).Bastaki yonetim sallaniyordu onu devirmek isteyen baska bir gurup vardi ve ikisinin cekismesi cokca ilim adaminin öldurulmesine sebep olmustu. Bagdat siyasete kurban gitmisti ve bu siyasete kurban giden yalnizca şehir olmayacakti.
Mansur siyasete hic karismadi o talebelerini yetistirmeye ve gezdigi ulkelerde edindigi zerdüşt ve budist arkadaslariyla mektuplasmaya devam ediyordu.Bir gun Mansur'a gelen mektuplardan biri icinde cok carpici bir soru iceriyordu.
"Tamam tanri vardir tamam iyi ve guzel olan herşeyi o yaratmistir.Peki kotuluk?"
Hallac-i Mansur bu mektuptan sonra tekrar dusuncelere daldi.Tanrinin varligindan hic suphesi yoktu.Kainati o yaratmisti bizi o yaratmisti ama kotulugu? kotulugu kim yaratmisti.Tanri iyiydi kotulugu o yaratmis olamazdi ,yoksa olabilir miydi?
Mansur bu sorularin icinde boguluyordu.Ve en sonunda sorunun cevabini bulmustu.Tanri iyilikti ve iyilik olan her yerdeydi.Insanin icindeki iyilikte tanriydi.Tanri insana kendinden bir parca vermisti ve bunu kotuluge galip getirip getirememeyi insanin eline birakmisti.
Mansur dusuncelerini şu sozlerle aciklamisti;
"Halkta olan hak unsuru dolayisiyla hak hak la aynidir"
"Ben Hakk'im zira ben hicbir zaman Hakk la hak olmaktan vazgecmedim"
"Seninle benim aramda ilahlik ve Rabblik farki yoktur.Ey ben olan O ve ben O' yum.Zamandaslik ve ezelilik bir yana benim benligim ve senin O'lugun arasinda hicbir fark yoktur"
Iste simdi yonetimi kaybetmek uzere olanlarin eline firsat gecmisti.Simdi dikkatleri baska yone cekme zamaniydi.Din adami gorunumlu ve halkin tamaminin cok iyi tanidigi bir insan kendini tanri ilan etmisti.Bu adami cezalandirmak halkin dikkatini baska yone cekebilirdi.Zaten soylenene gore Mansur zerduştlerle mektuplasir olmustu.
Emir verildi ve Mansur'un evi basildi. Harikaaa evden mektuplarda cikmisti artik halka buda kanit olarak gosterilecekti.Mansur gezdigi ulkelerde zerduştlerin etkisi altinda kaldi zaten bunun dedeside zerdusttu denilecekti.Hemen Mansur'u yakalayip hapse attilar.Fakat Hallac-i Mansur'un hala seveni coktu.Hala insanlar ona soru sormaya gidiyordu.Zaten hapishanede olmakta Mansur icin bir fark yaratmiyordu yine sabah aksam namaz kilip dusunmekle meşguldu hatta artik bunlari yapacak daha fazla zamani oluyordu.Tabiki onun dusmanlari bundan şikayetciydi hala insanlar onu gormeye nasil giderdi yahu adam en el-hakk(ben tanriyim) dedi.Ve bu adama hapis cezasi mi bu bir şakami tez vakitte başi vurulmaliydi.Evet yonetim yine insanlarin gozune girmeyi basaramamisti insanlar yine yoneticilerden sikayet ediyordu.Ne yapilmasi gerektigini halifeye sorduklarinda halife "onu ya öldurun yada enel hak sozunden vaz gecene kadar sopalayin" dedi.
Mansur halkin ortasinda kirbaclanmaya başladi fakat Mansur dan ufacik bir ses bile cikmiyordu hatta oyleki öldugunu bile sandilar.Fakat yaşiyordu ve yuzunde en ufak bir aci belirtisi bile yoktu.Sozunden vaz geciyormusun diye sorduklarinda verdigi tek bir cevap vardi "En el-hakk".Mansur sozunden vaz gecmiyordu artik destekciside cok azalmişti.Karar verildi Mansur idam edilecekti ve bu siradan bir idam olmayacakti. kolay ölmemeliydi.
Mansur idam edilecegi yere goturulurken halk onu taşlamaya başladi fakat Mansur buna tebessumle karsilik veriyordu.O hala kotulugu iyilikle yenmeye çalisiyordu.Idam edilecegi yere getirildi ama once işkence edilmeliydi ki bir daha kimse kendini tanri ilan etmesin haa birde yonetim sarsilmasin.
Mansur'un elleri ayaklari baglandi ve ara ara gelip işkence edilmeye başlandi fakat Mansur'da bir aci belirtisi yoktu.Iskencenin ucuncu gununde cellatlar gelip eline çivi çaktiklarinda Mansur kahkahalarla guluyordu acidan zevk alir gibi bir hali vardi.Son sozlerini soyledi ve cellatlari icin af diledi(hakikaten o affi kimden diledi kendinden mi?)ardindan Hallac-i Mansur un idami gerceklestirildi.Sokratesten 1300 yil sonra tipki sokrates gibi oda öldurulmustu.O donemde siyaset ugruna infaz edildi 1000 yil sonra halen daha siyasi dusunceler ugruna infaz ediliyor.(soz meclisten disari yanlis anlasilmasin)
Franz Von Papen
dunyasavaslarigazisi
Bugün Türkçe kaynaklarda Franz Von Papen hakkında ne bilgi var diye bir araştırmak istedim ve Google amcaya sordum Von Papen'i. Karşıma tabi ki Vikipedia çıktı. Ben de bir bakayım dedim. Gördüklerimden hemen sonra da bu başlığı açmaya karar verdim. Bilgiyi yazan vatandaşların Papen'i tanımadıkları hatta ne yaptığı hakkında fikirleri bile olmadığını anladım ve size Papen'den biraz bahsetmek istedim.
Franz Von Papen, 29 Ekim 1879'da Almanya'da doğmuş soylu bir aileden gelen Alman vatandaşıdır. Çocukluğuna vs. değinmeyeceğim, Alman ordusunda çeşitli faaliyetlerde bulunduktan sonra 1913 yılında Amerika Birleşik Devletleri'deki Almanya konsolosluğuna askeri ateşe olarak gönderilince diplomatik hayatına başlamıştır. Burada Amerika, Meksika ilişkilerini izlemiş ve 1 yıl sonra 1. Dünya savaşı patlak verince de ilk başlarda tarafsız olan Amerika'nın dünya savaşına hangi safta katılacağını analiz etme ve Almanya'ya raporlama fırsatı olmuştur. Özellikle raporlarında Amerika'nın olağanüstü bir silah üretim kapasite olduğunu ve İtilaf Devletlerinin şimdiden büyük Amerikan silah üretim fabrikalarını kapattığını belirtmiş ve Amerika'yı yanına alanın savaşı kesinlikle kazanacağını da ifade etmiştir. Hatta burada bazı başarılara da imza atmış, atölyelere silah imal ettirerek, bir nevi yeraltı yapılanması yaratmıştır fakat bu da çok uzun sürememiştir. İtilaf devletlerinin Amerika'ya baskısı ve sabotaj iddiaları üzerine Papen de Almanya'ya dönmek zorunda kalmıştır. Ki aslına bakılırsa Amerika'nın İtilaf devletine yaptığı yardımları engellemek adına 2 adet de sabotaj girişiminde bulunmuştur fakat bunlar başarılı girişimler olmamıştır.
Papen Almanya'ya gönderildikten sonra gerekli raporları iletmiş ve ardından Almanya tarafından Filistin Cephesi'ne Osmanlı ile birlikte savaşmaya gönderilmiştir. Burada bir birlik yöneten Papen, oldukça başarılı olmuş ve Mustafa Kemal Atatürk, Fevzi Çakmak gibi isimlerle beraber savaşmıştır. Almanya'ya döndükten sonra da siyasete atılmıştır.
Merkez Parti'ye girmiş ve 1921'de 1932'ye kadar da Prusya parlamentosunun üyeliğini yapmıştır.
Gelelim Versay sonrasına. Versay antlaşmasının ardından Almanya ödeyemeyeceği bir borcun altına sokulmuştu. Fransa ise açgözlü bir canavar gibi Almanya'nın savaş tazminatları diyor başka bir şey demiyordu. O dönemler Almanya'nın başında olan Şansölye Brüning Batılı devletlerle görüşmeler yapmak istemiş iyileştirmelere girmiş fakat ne halkın desteğini alabilmiş ne de itilaf devletlerine istediklerini yaptırabilmişti.
Bunun üzerine Brüning istifaya zorlanmış ve dönemin Cumhurbaşkanı Mareşal Hindenburg, Ordunun başındaki isim General Kurt von Schleicher'i Papen'i Şansölyeliğe ikna etmesi için Papen ile konuşmaya göndermiştir. Schleicher de Papen'i Şansölyeliğe ikna edince Papen de istemeye istemeye de olsa Almanya'nın bu en kötü zamanlarında Şansölyeliği kabul etmiştir.
Şansölye olur olmaz Lozan Konferansına katılan Papen, Almanya'nın Versay'dan doğan borçlarını 5 Milyar Marka kadar indirebilmiş fakat o çok istediği Fransız Alman ilişkilerini bir türlü iyileştirememiştir. Çünkü Papen, İtilaf devletlerinen Almanya için silahlanma ve ekonomik eşitlik isterken, Fransa, Almanya ile dost olmak yerine İngiltere'nin yanında durmayı tercih etmiş ve Para Para Para demiştir. Öte yandan o dönemde Fransa'nın başına yeni geçen Herriot hükümetinin de kendini kanıtlama isteğinden dolayı Lozan'da Almanların lehine bir karar vermek istememesi de etkendir.
Hal böyle olunca Papen Almanya'ya halkın istediğini kazandıramamış ve tek kurtuluş olarak Naziler görülmeye başlanmıştır. Papen de Almanya'nın kurtuluşunun ancak ve ancak meclis birliği ile oluşacağını ve bu nedenle de çoğunluğu sağlaması gerektiğini anlayınca Hitler ile sık sık görüşmelere başlamış ve Hitler'i yanına çekmeye çalışmıştır. Fakat Hitler, asla tam güç kendisinde olmadığı sürece buna yanaşmamıştır.
Hatta Papen'e "Sen geçici bir çözümsün, sen gideceksin ve ben geleceğim" demiştir.
Hitler'in paramiliter gruplar üzerindeki etkisi artınca ve halk ayaklanmaya başlayınca Cumhurbaşkanı da tedirgin olmaya başlamıştır. Çünkü Versay'dan doğan askeri kısıtlamalar nedeniyle ülkenin ordusunun olası bir darbeyi veya grevleri engelleyecek gücü yoktur. Bunu göze alamayan Hindenburg da Papen'e "Ülkenin Nazi başkaldırışını kaldıracak bir gücü yok mecburen Hitler'e istediğini vereceğiz" demiş ama şunu da eklemiştir "Hitler'in asıl amacını anlamamız için seni Hitler'in yardımcısı yani Şansölye yardımcısı yapacağız" demiştir ve Papen de Hindeburg'u kırmamıştır.
30 Ocak 1933'te Hitler kabinesi kurulmuş ve Papen de Şansölye yardımcısı olmuştur. Ta ki Uzun bıçaklar gecesine kadar sonra zaten Hitler'in asıl amacını anlayıp kabineden istifa etmiştir.
Bugün Papen, Hitler'i başa getiren adam olarak bilinir. Ama bu külliyen yanlıştır.
Hitler'i başa getirenler
1) Birbirinden bağımsız paramiliter grupların Nazilere verdiği destek
2) Ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik buhran
3) Komünistlerin oluşturduğu aşırıcılık tehditini ancak ve ancak Hitler'in çözebileceğinin öngörülmesi
4) Hitler'in Almanya'da birşeylerin ters gittiğini halka kabullendirmesidir.
Papen, Hitler'i devrim yapmaması için kısıtlı sorumluluklarla ödüllendirmeye ve onu kontrol altında tutmaya çalışmış ama başaramamıştır. Bu nedenle Papen'i Hitler'i başa getiren adam olarak adlandırmak çok yanlıştır.