Bu alana yazacağınız yazı sizin konu başlığınız olacaktır. Eğer konunuz var ise listelenecek, eğer konunuz yok ise yeni konu ekleme sayfasına yönlendirileceksiniz. Konu başlığınızı yazdıktan sonra ileri butonuna yada enter butonuna basınız.
Arama butonuna basarak sayfaya yönlendirileceksiniz.
Ekonomik Tetikçisi Nedir?-John Perkins
statik
Örneğin elektrik santralleri, otoyollar, limanlar,havaalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç temin ederler. Buborçların ön koşulu, bütün bu projelerin Amerikan inşaat ve mühendislikfirmaları tarafından gerçekleştirilmesidir. Aslında paranın çoğu Amerika’yı hiçterk etmez; yalnızca Washington’daki bankalardan New York, Houston veya SanFrancisco’daki mühendislik firmalarına transfer edilir.
Para hiç vakit geçirmeden şirketokrasi üyesi şirketlere(kreditörlere) döndüğü halde borçlu ülkenin anapara artı faizin tamamınıödemesini isteriz. Eğer Ekonomi Tetikçisi çok başar ılı ise borç tutarı o kadarbüyük olur ki birkaç yıl sonra borçlu ülke ödemeleri aksatır. Bu olduğunda bizde mafya gibi diyetini isteriz. Birleşmiş Milletler’de Amerika’nın isteğidoğrultusunda oy verme, askeri üs kurma veya petrol gibi değerli kaynaklara elkoyma ş eklinde olabilir bu diyet. Buna ra ğmen borçlunun borcu devam eder.Böylece küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiş olur.
2004 itibariyle 3. Dünya ülkelerinin borç toplamı 2.5trilyon dolara, yıllık faiz ödemeleri de 3.75 milyar dolara yükselmiştir. Bututar, tüm 3.Dünya ülkelerinin sağlık ve eğitim harcamaları toplamından fazla,aldıkları dış yardımın da 20 katıdır. Yine bu ülkelerde nüfusun en üst yüzdebiri, ülkelerinin mali kaynaklarının ve gayrımenkullerinin %70 ila %90’ına sahiptir.Bu çağ daş imparatorluğun sinsiliği, Romalı askerleri, İspanyol fatihlerini(konkistador), 18-19 uncu yy Avrupalı sömürgecilerini fersah fersah geridebırakır. Biz Ekonomi Tetikçileri kurnazızdır. Bizler tarihten ders aldık. Kılıçtaşımayız, zırh-üniforma giymeyiz.
Ekuador, Nijerya, Endonezya gibi ülkelerdeyerli öğretmenler veya esnaf gibi giyiniriz. Washington ve Paris’tebürokratlara ve bankerlere benzeriz. Proje mahallerini gezer, yoksul köyleridolaşırız. Yerel basında ne kadar hayırlı işler yaptığımızdan söz ederiz.Yasadışı bir şeye tevessül ettiğimiz pek nadirdir. Zira sistem aldatmacayadayansa da tanım olarak yasaldır.
Ancaaak….. Eğer biz başarısız olursak, devreye çakallar(İstihbarat –NSA ve CIA-elemanları) girer. Çakallar hazır ve nazır bekler.Ortaya çıktıklarında devlet başkanları devrilir veya feci “kaza”larda ölürler.Eğer Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi, bir şekilde çakallar da beceremezlersegenç Amerikalılar ölmeye ve öldürmeye gönderilir.
Bu imparatorluğun yaratılmasına ben de katkıda bulundum vesuçluluk duygusu altında eziliyorum. New Hampshire taşrasından bir çocuk nasıloldu da bu pis işlere bulaştı?
Her şey çok masumca başladı.
1945’te orta halli, öğretmen bir ailenin tek çocuğu olarakdoğdum. Babam dünyanın her yanından gelmiş zengin çocuklarının okuduğu Tiltonokulunda öğretmenlik yaptığından ben de 14 yaşında Tiltonda burslu okumaya hakkazandım. Orda zengin çocuklarına nispet iftiharla geçtim, iki okul takımınınkaptanlığını yaptım ve okul gazetesini çıkardım. Lise bitince Middleburyüniversitesinde burslu okumaya başladım. Orası da Tilton gibi zenginçocuklarının okuluydu. Orda hayatımı etkileyen 2 kişiyle tanıştım. Birisi gençve güzel Ann, diğeri de İranlı bir generalin oğlu olan Ferhat’tı.
Ferhat beni içkiye, gece hayatına, ailemi dışlamayayöneltti. Ders çalışmayı bıraktım. Bursum kesildi. Ben de bir sene gazetecilikyaptıktan sonra Boston Üniversitesi, İşletme Fakültesine kaydoldum. 1967’de,son sınıftayken Ann ile evlendim.
Ann’in babası Deniz kuvvetlerinde üst kademede görevli, çokbaşarılı bir mühendisti. En yakın arkadaşı, Ann’in “Frank Amca” dediği kişi,ülkenin en geniş casusluk örgütü NSA (Ulusal Güvenlik Ajansı) nın tepeyöneticilerinden biriydi. Onun teşvikiyle NSA’da iş görüşmesine gittim. Birkaçhafta sonra NSA’dan kabul edildiğime dair haber geldi. Sonradan öğrendiğimegöre, Ferhat’ın babasının İranda ABD istihbaratında çalışması bu kabulde etkiliolmuş.
NSA’nın iş teklifini kabul etmeden önce Barış gönüllülerininbir seminerine katılmam, yine hayatımın yönünü değiştirdi. Önerilen yerlerdenbiri, yerli halkın bütün özelliklerini koruduğu Amazon Yağmur Ormanlarıydı.Frank Amca’ya akıl danıştığımda, bu görevi kabul etmemi söylemesi benişaşırttı.” Oraları petrol yatağı. Yerlileri anlayan iyi ajanlara ihtiyacımızolacak” diyerek İspanyolca ve yerel lehçeleri öğrenmemi teşvik etti. BöyleceAnn ve ben Ekuador’da barış gönüllülerine katıldık. Yerliler gibi yaşamayabaşlayıp onlarla akraba gibi olduk.
Köyümüze bir gün MAIN şirketinin Genel Müdür yardımcısı EinarGreve geldi. MAIN, Dünya Bankası’nın Ekuador’a ve komşu ülkelere hidroelektriksantralleri ve diğer alt yapı projeleri için milyarlarca dolar borç vermesidoğru olur mu diye araştırmalar yürüten uluslararası bir danışmanlıkşirketiydi.
Einar’la Ekuador’da birkaç gün geçirdikten sonra mektuplaşmayabaşladık. Benden Ekuador’un ekonomik durumu ve geleceği hakkında raporlaristedi. Bir yıl içinde kendisine 15 rapor gönderdim.
Barış gönüllüsü olarak görevim sona erince Einar banaMAIN’de iş teklif etti. Einar’ın dediğine göre MAIN’in esas işi mühendislikti.Fakat en önemli müşterisi olan Dünya Bankası’nın hazırladığı mühendislikprojelerinin boyutunu ve fizibilitesini saptamak üzere ekonomistlereihtiyaçları vardı. Ekuador, Endonezya, İran, Mısır gibi güveniliristatistikleri bulunmayan yerlerde kişisel gözlem ve değerlendirme gerekiyordu.Böylece 1971’de 26 yaşında MAIN’de ekonomist olarak göreve başladım. Oysagerçek görevimin tamamen James Bond’a benzediğini kısa sürede fark edecektim.
Arthur D.Little, Stone & Webster, Brown & Root,Halliburton ve Bechtel gibi mühendislik firmalarını herkesin tanımasına rağmenMAIN kamuoyunda pek bilinmiyordu. Profesyonel kadromuzun çoğu mühendis olduğuhalde iş makinalarımız olmadığı gibi, bir baraka dahi inşa etmemiştik. Öncelerine yaptığımızı anlamakta bile zorluk çekiyordum. Tek bildiğim, Java adasınınenerji master planını hazırlamak üzere 11 kişilik bir heyetle Endonezya’yagideceğimdi. Endonezya ve Java’nın ekonometrik modellerini çıkarmam gerekeceğive bu konuyu hiç bilmediğim için kurslara yazıldım. Bu süreçte, istatistiklerinamaca göre manipüle edilebileceğini keşfettim.
MAIN, beni eğitmesi için Claudine adında güzel bir bayanıgörevlendirdi. Claudine bana, hiç kimsenin işim hakkında bilgi vermediğini,zira bunu yapmaya bir tek kendisinin yetkili olduğunu söyleyerek, görevininbeni ekonomi tetikçisi olarak yetiştirmek olduğunu ilave etti. Ne yaptığımıkarım dahil hiç kimsenin bilmemesi gerektiğini belirttikten sonra, işimin ikiana amacı olduğunu açıkladı.
Öncelikle, hazırlayacağım raporlarla MAIN ve diğerAmerikan şirketlerinin (Bechtel, Halliburton, Stone&Webster gibi) devasamühendislik ve inşaat projeleri için uluslararası finansman kuruluşlarınınvereceği kredilere dayanak sağlayacaktım. Verilen borç, projelerigerçekleştiren Amerikan şirketlerine geri döndükten sonra ikinci görevim,muazzam borç altına giren bu ülkeleri iflas ettirmekti. Böylece söz konusuülkeler askeri üs, BM’lerde lehimize oy, petrol ve diğer doğal ham maddelerikullanımı gibi ihtiyaçlarımız için kolay hedef olabilecekti.
İşim, bir ülkeyemilyarlarca dolar yatırım yapılmasının etkilerini tahmin etmek olacaktı.Gelecek 20-25 yılda ekonomik büyümenin ne kadar olacağını ve çeşitli projelerinetkilerini araştıran çalışmalar yapacaktım. Projelerin her birinden beklenenancak açıkça söylenmeyen özellikler, müteahhit firmalar için çok karlı olması,ülkedeki bir avuç varlıklı ve etkili aileyi mutlu etmesi, uzun dönemde ülkeyimali ve siyasi bağımlılık altına sokması idi. Borç yükü ne kadar büyük olursa okadar iyi olacaktı. Bu yük ülkenin en yoksul vatandaşlarını sonraki on yıllarboyunca sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlardan yoksun bırakacakmış, ne gam.
Büyük alt yapı Projeleri GSMH artışına önemli katkıdabulunur ancak GSMH mutlak değer olarak aldatıcıdır. Bir tek kişi, örneğin birenerji şirketi sahibi bile yararlanacak şekilde GSMH artabilir, halkınçoğunluğu borç yükü altında ezilse bile. Zengin daha da zenginleşirken fakirdaha da fakirleşebilir. Buna rağmen istatistiki açıdan büyüme gerçekleşmişgörünür.
Diğer ABD vatandaşları gibi MAIN çalışanlarının çoğu enerjisantralleri, otoyollar,limanlar inşa etmekle ülkelere iyilik ettiğimizeinanıyordu. Okullarımız ve basınımız bütün yaptıklarımızı iyi niyetleyaptığımızı öğretmişti. Yıllarca hep şu ifadeyi duydum: ”Amerikan bayrağınıyakıyorlar, elçiliğimizin önünde gösteri yapıyorlar, neden lanet olasıülkelerini terk edip onları yoksulluk içinde yuvarlanmaya bırakmıyoruz?
Bunu söyleyenler de genelde eğitimli insanlar. Oysa dünyaçapında elçilik bulundurmamızın amacı kendi çıkarlarımıza hizmettir ki bunun da20.yy’ın ikinci yarısındaki anlamı, Amerika Cumhuriyetini Global İmparatorluğadönüştürmek demektir. 18.yy sömürgecileri de, kendi topraklarını savunankızılderililerin şeytanın hizmetkarı olduklarına inanıyorlardı.
Bir gün Claudine’e birlikte Java’ya gideceğimiz kişilerin debenimle aynı işi mi yapacaklarını sordum.
“Hayır, onlar mühendis” dedi. “Onlar elektrik santrali,dağıtım hatları, limanlar ve yolların planlarını yaparlar. Sen ise onlarıntasarlayacağı sistemlerin ve dolayısıyla verilecek kredinin boyutlarınıhesaplayacaksın. Anahtar kişi sensin”
Bir başka gün Claudine şu bilgiyi verdi. “Bizler küçük, özelbir kulübüz. Dünya ülkelerinin milyarlarını dolandırmak için iyi, çok iyi para alırız.İşinin önemli bir bölümü, dünya liderlerini Amerikanın ticari çıkarlarınıkollayan geniş bir şebekenin bir parçası olmaya ikna etmek olacak. Sonuçta buliderler öyle bir borç batağına saplanırlar ki Amerikanın sadık köleleriolurlar. Böylece siyasi, ekonomik ve askeri gereksinimlerimizi istediğimizzaman istediğimiz şekilde karşılarlar. Buna karşılık kendi halklarınateknoparklar, santraller, havaalanları getirdikleri için siyasi konumlarıgüçlenir. Bu arada Amerikan mühendislik ve müteahhitlik firmaları da iyicezenginleşir”.
Tarih boyunca imparatorluklar askeri güçle veya güç tehdidiile kuruluyordu. Fakat II.dünya savaşın ın sona ermesi, Sovyetler Birliği’nindoğ uşu ve nükleer savaş korkusu yüzünden askeri harekat göze alınamayacakkadar riskli hale geldi.
1951 dönüm noktası oldu. O tarihte İran, doğal kaynaklarınıve halkını istismar ettiği için British Petroleum’a (bugünkü BP) cephe almıştı.İran’ın çok sevilen, demokratik biçimde seçilmiş başbakanı (Time dergisi onu1951’de yılın adamı seçmişti) Muhammet Musaddık İran’ın tüm petrol varlıklarınımillileştirdi. Buna öfkelenen İngiltere, Amerika’dan yardım istedi. Fakat heriki ülke de, askeri bir müdahalenin Sovyetler Birliği’nin tepkisiniçekeceğinden korkuyordu.
O yüzden Amerika, Deniz Kuvvetlerini göndermektense CIAajanı Kermit Roosevelt’i (Theodore’un torunu) gönderdi. Kermit para veyatehditle yandaş topladı. Onlarla sokak isyanları ve şiddet gösterileridüzenledi. Öyle ki Musaddık istenmeyen adam gibi göründü. Sonunda Musaddıkindirildi ve yaşamının geri kalanını ev hapsinde geçirdi. Amerikan yanlısı RızaŞah mutlak diktatör haline geldi. Kermit Roosevelt yeni bir meslek başlatmıştıve şimdi ben onun saflarına giriyordum.
Roosevelt’in oyunu Ortadoğu’nun tarihini değiştirmek yanındaimparatorluk kurmanın en eski yöntemlerini de demode kılmıştı. Kore ve Vietnamyenilgileri de buna katkıda bulundu. Sonuçta anlaşıldı ki Amerika küreselimparatorluk hayalini gerçekleştirmek istiyorsa her yerde Roosevelt’in İranyönetimini uygulayacaktır. Nükleer savaşa girmeden Sovyetler Birliği’niyenmenin tek yolu buydu.
Ancak bir sorun vardı: Kermit Roosevelt bir CIA ajanıydı.Yakalansaydı sonuçları tatsız olacaktı. İlk kez yabancı bir hükümeti Amerikaalaşağı ediyordu ve gerisi de gelecekti. Fakat bu operasyonların doğrudanWashington’u işaret etmemesi gerekiyordu.
Ne mutlu ki 1960’larda bir başka devrim daha gerçekleşti.Uluslararası şirketler ile Dünya Bankası ve IMF gibi çok uluslu kuruluşlar güçkazandı. Dünya Bankası ve IMF’yi Amerika ile Avrupa’daki emperyalistkardeşlerimiz finanse ediyordu. Hükümetler, şirketler ve uluslararasıkuruluşlar arasında simbiyotik bir ilişki doğmuştu.
Ben işe başladığımda sorun çoktan çözülmüştü. Amerikanistihbarat teşkilatları (NSA dahil) potansiyel Ekonomi Tetikçiklerini teşhisedecek ve bunlar şirketler tarafından istihdam edilecek, hükümetten bir kuruşpara almayacaklardı. Böylece, kirli işleri ortaya çıkarsa hükümet değil, hırslışirketler suçlanacaktı. Üstelik marka, serbest ticaret, bilgi hürriyeti gibiyasal kılıflarla bu şirket ve kuruluşlar meclis araştırmalarından ve kamuoyubaskısından korunacaklardı.